1974 İstanbul doğumlu Yeşim Ceren Bozoğlu, 1998 yılından bu yana oyunculuk yapmakta. Televizyon dizilerinin aranılan isimlerinden olan Bozoğlu, sinema filmleriyle de dikkat çekmiştir. Doktorlar dizisindeki Fikret Eralp karakteri ile geniş kitlelerce tanınan Bozoğlu, Geniş Aile, O Hayat Benim ve Kalbimdeki Deniz gibi akıllara yer edinen filmlerde rol aldı.
Kalbimdeki Deniz’den bu yana ekranda görünmeyen Bozoğlu, 6 yaşındayken başından geçen taciz olayını takipçileriyle instagram hesabından paylaştı.
Bozoğlu’nun bu paylaşımı, binlerce beğeni ve yorum aldı. Takipçileri ünlü oyuncuya, destek yağdırdı.
Geçirdiği mide ameliyatı sonrası verdiği kilolarla dikkat çeken sevilen oyuncu Yeşim Ceren Bozoğlu, bu değişimin ardındaki olayı, ilk kez sosyal medya paylaşımıyla anlattı.
Bozoğlu, şu mesajı paylaştı:
“Fotoğrafta ne görüyorsunuz? Güzel bir kadın mı? Havalı bir elbise mi? Güzel saçlar ve makyaj mı?
Benim için bunların ötesinde bir anlamı var bu fotoğrafın. Müsaadenizle anlatayım:
Yaralı çirkin ördek yavrusunun, sağlıklı ve güçlü bir kuğuya dönüşme hikâyesi bu fotoğraf; benim hiç anlatmadığım hikâyem:
Çocukluk döneminde çok küçük yaşta cinsel tacize uğrayan kız çocuğu çok ağlar. Çok korkmuştur. Başına gelenin ne olduğunu tam bilemese de, bir şeylerin çok yanlış olduğunun ve büyük bir tehlikeden sağ çıktığının farkındadır…6 yaşındadır. Başına gelen olayın bir şekilde, anne olmak ve bebek sahibi olmakla alakalı olduğunu da bilir. Ailesindeki ve çevresindeki herkes ona böyle bir şeyin, onun yaşında olmasının mümkün olmadığını söylemesine rağmen ikna olmaz.3 sene boyunca her gece ağlayarak dua eder:”Allah’ım ne olur lütfen bebeğim olmasın, ben daha kendim bebeğim, çok küçüğüm, ne olur Allah’ım ne olur bebeğim olmasın…” diye. Başına gelenleri kendi suçu zanneder. Öyle ya, o kötü bir kız olmasa, bunlar neden onun başına gelmiş olabilir ki?
Dehşet ve kâbus dolu üç yılın ardından, farkında olmadan bir karar verir:”Kız çocuğu” olmak tehlikelidir, kızların başına, kız oldukları için kötü şeyler gelebilir, “erkek çocuklar” ise ona göre, daha güçlüdür. Ağabeyleri gibi…
Yavaş yavaş eteklerden ziyade ağabeylerinin pantolonlarını giymeye başlar. Onları taklit eder, onlar gibi güçlü olmak ister…
Büyüdükçe farkında olmaksızın erkeksi davranışla ve güçle kendini koruyabildiğini görür. Kadınsı olan her şeyi küçümser. Saç makyaj güzellik onun için hava cıvadır. O beyni, yetenekleri ve karakteriyle sevilmek ve saygı görmek ister.
Yıllar yılları kovalarken o içindeki küçük yaralı kız çocuğunu ve narin kadını bir kafese kapatır üstlerine duvarlar örer. Seslerini duymamak için de zihninde şahane bahaneler üretir. Ta ki atılan bir şevkat tokadı ile kalbindeki ve içindeki tüm duvarlar parçalanana kadar…
Bu hikâyeyi konuşabilmem çok uzun zamanımı aldı. Çok uzun yıllar o acıyı yok saydım… Sonra yavaş yavaş içtenlikle yapılan her kadın sohbetinde yalnız olmadığımı gördüm. Çocuk yaşta tacize uğrayan birçok kız kardeşim (devamı yorum olarak aşağıda) benzer stratejiler geliştirmiş hayatta kalmak ve başa çıkabilmek için.
Benim için kendi içimdeki hapishaneden o küçük kızı ve o zarif kadını kurtarma operasyonum, hayatın karşısındaki incinebilirliğimi savunmasızlığımı kabul ederek başladı. Acıyı kabul ettiğimde ve direnmekten vazgeçtiğimde içimde başka bir güç buldum. Stratejiyle, akıl veya yetenekle elde ettiğim güce hiç benzemiyordu ama bu güç… Kaynağı zekâ değil kalpti çünkü…
Artık kadın olmaya hakkım var.
Artık “güzel” bir kadın olmaya da hakkım var.
Artık içimdeki küçük kız çocuğunu avutabilir ve onu koruyabilirim.
Çünkü artık -şükürler olsun ki- asıl gücüm aklımdan değil, kalbimden geliyor…
Güzel kız kardeşim, canım hemşirem:
Acını kabul et ve içinden geç o cehennemin, bil ki senin suçun değildi, bil ki sana o şiddeti yaşatandan çok çok daha güçlüsün, devam edebildiğin ve hayatta kaldığın için.
Ve bil ki en büyük acın, en güzel en büyük gücün olabilir. Eğer istersen…
Kalbi kanamış bütün kız çocuklarının gözlerinden öperim…”