Milliyet Blog yazarlarından Anibal Güleroğlu, Börü dizisiyle ilgili bir değerlendirme yazısı kaleme aldı:
‘Beni hayal kırıklığına uğratan kendimden başkası değil’ demiş ünlü yazar Kafka… Gerçekten de kişi kendi kendisini gereğinden fazla beklentilere sokarak hayal kırıklıklarının da kapısını aralamış oluyor. Herhangi bir konuda büyük umut besleyip abartılı bekleyişe girmenin ne denli yanlış olduğunu, heyecanla yolu gözlenen dizilerin yarattığı hayal kırıklıkları sayesinde bolca deneyimliyoruz nitekim. Ekranlarımızda mini dizi olayını sürdürme ve askeri işlere farklı bir renk katma hususunda olumlu bir örnek teşkil edeceğini düşündüğüm ‘Börü’ de bu deneyimlerimizden biri oldu en tazesinden.
AB grubunda 5.99, Total’de de 4.79 reyting alıp altıncı sıradan başlangıcını yapan ‘Börü’ beklenenin gerisinde kalan sonuçlarını ikinci bölümde daha da aşağıya çekti. Total’de 2.83 reytingle 18’inci olan dizi, AB grubunda da 3.93 reytingle yedincilikte kaldı. Peki, nasıl oldu da aylardır gündemde olup yolu gözlenen bir iş böylesi sonuçlar elde etti? Gelin hep birlikte değerlendirelim ‘Börü’nün hayal kırıklığını…
BÖRÜ’YÜ GERİDE BIRAKTIRAN SEBEPLER
‘Dağ 2’ film ekibinin 60 dakikalık altı bölüm halinde dizi yaratma fikriyle gelişen ‘Börü’ ile ilgili ilk tespitim, olumlu yönde! Zira içeriğiyle temel değerlere vurgu yapan… Mustafa Kemal gerçeğini hatırlatmayı çok iyi başaran… Ülkesini korumak için çabalayanlara yönelik komploculuğu ele alan dizinin, yabancı filmlerdeki sahnelerle boy ölçüşebilecek değerde emek verilmiş bir iş olduğu kesin. Buna karşılık Star’ın yeni dizisinin pek çok aksaklığı olduğu da bir gerçek.
Hiç kuşkusuz ‘Börü’nün hayal kırıklığının temeli, başlangıçtaki aksaklıklarla atıldı. Bunlardan ilki, dizinin ekrana çıkışıyla ilgili… Mini serinin varlığının, asker-özel harekâtçı öykülerinin revaçta olduğu bir sürece denk geldiği muhakkak. Bu detay, lehine bir durum gibi görülebilir. Ancak bu avantajdan faydalanmak için geç kalındığını da hatırlatmak isterim. Zira oyalanılan süreçte ‘Söz’ ve ‘Savaşçı’ dizileri bu alandaki boşluğu bir hayli doldurmuş durumda. Kuşkusuz ‘Börü’nün de kendince söylenecek sözü ve tarzı var. Fakat sezonun sonuna doğru devreye sokulması, atı alanın Üsküdar’ı geçmesiyle eşdeğer bir hal yarattı. Anlayacağınız dizi kendini göstermekte gecikti ve izleyiciyi uzun süre bekletme mantığı aleyhte işledi.
Yayına geç sokulma dezavantajının dışında yapımın özüne baktığımızda, kadro iyiydi ama karakterler fazlaca eğreti yansıyordu ekran başındakilere. Yani öyle bir üslupla işlenmişlerdi ki, onların gerçekliğini ve samimiyetini hissetmek yeterince mümkün olamadı. Bu olumsuzluk en çok da diyaloglar esnasında çıktı ortaya. Amerika filmlerindeki karakterler konuşuyormuşçasına yaratılan sözler etki etmiyor, kavramıyordu insanı. Kısacası, Asena karakteri dışında inandırıcı duran yok gibiydi.
Dahası ‘Dağ’ filmlerinden estirilen rüzgâra da güvenilerek çıkılan ‘Börü’ yolunda hayal kırıklığına sebep olan bir diğer unsur, doğallık olayıydı. Dizideki karakterlerin davranışlarındaki ve sahne gelişimlerindeki yapaylıklar açık açık sırıtıyordu… Mesela, romantik komedi kıskacından kurtulması bakımından, Serkan Çayoğlu’nun kariyerinde sıçrama tahtası olmasını umduğum Kaya karakterine neden manasız duruşlar ve diyaloglar layık görülmüştü anlayamadım. Annesiyle konuşması neydi öyle? Sanki kadın annesi değil de düşmanıydı. Kardeşinin ölümünden kendini sorumlu tutup üçüncü sayfa felaket haberi okuyunca ‘Kurtuldular’ deme moduna giren Kaya’nın çaylaklığını ve duygusal çöküntüsünü belirtmek için karaktere ekstra yüklemeler yapılmasını da gereksiz buldum. Çatıdaki hamlesi, ekip içindeki pozisyonu vs… Keza benzeri olumsuzlukları diğer karakterler için sıralamak da mümkün. Fırat Doğruloğlu’nun canlandırdığı Behçet’in, vurgulamalı konuşmalarıyla ‘Yaban’ karakterini anımsatması… Keşke bu ayrıntıya dikkat edilseymiş, dedirtti. İrfan’ın söylemek isterken söyleyemedikleri de sahnenin özünü eksik bırakanlardandı… Ve daha neler neler… Cümlesi karakterleri belirginleştirmek isterken geriye çeken hatalı yaklaşımların eseri!
‘Nasılsa mini seri… Reytinge takmamak lazım’ şeklindeki düşüncelerle değerlendirilmemesi gereken ‘Börü’de mantık olayı da üstünde durulması gereken aksaklıklardan. Hani altı bölümde sonlanma rehavetiyle mi böyle bir yol izlenmişti, bilemeyeceğim ama… Görsel gerçekçilik yaklaşımıyla ters düşen sahnelerin çoğunda fazlasıyla göze batacak derecede mantıksızlıklar hüküm sürmekteydi… Misal Behçet kapının dışında postallarını çıkartamıyor muydu da eve gelmezden önce karısı, cinayet işleyenler misali, kapıdan banyoya kadar naylon serdi yere? Böylesine dramatize etmeye gerek var mıydı, özel harekâtta görev yapan birinin eve dönüşünü? İşin aksiyon yönünden örnek vermek gerekirse… Bina baskınında çatıda teröristle yapılan muhabbet neydi öyle? Çocukları bile terör eylemlerinde kullanmaktan çekinmeyenleri, ‘Çocuğunu düşün’ sözleriyle ikna etmek ne derece gerçekçi-inandırıcı olabilirdi ki! Olamadı da zaten.
SONUÇTA; ‘‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’’ sloganıyla özünü ortaya koyan ‘Börü’ senaryonun net tavrına ve aylar boyu gerçekçilik adına sürdürülen çalışmalara rağmen ilk bölümde duyguları yeterince aktaramayan performansıyla hayal kırıklığı yaratmaktan kurtulamadı! ‘Kar Gibi Beyaz’ diyen devamı, başlangıca nazaran daha iyiydi ama… İlk bölümün yükü omuzlarına çöktüğünden hak ettiğinin de gerisine çekiliverdi ‘Börü’. Yazık.
Anibal GÜLEROĞLU – Milliyet Cadde