Ana sayfa Dizi Magazin Haberleri Ünlü oyuncu Yetkin Dikinciler, baba olduktan sonra yaşadıklarını ilk kez anlattı

Ünlü oyuncu Yetkin Dikinciler, baba olduktan sonra yaşadıklarını ilk kez anlattı

tarafından zk zk
0 yorumlar

Emre Saygı’nın hazırlayıp sunduğu, Türkiye’nin ilk interaktif talk show programı “Hadi Be”ye “Deliler, Fatih’in Fermanı” filminin başarol oyuncusu Yetkin Dikinciler konuk oldu. ‘Hadi Be,’ programında Emre Saygı’nın sorularını yanıtlayan Yetkin Dikinciler, son filmi ‘Deliler Fatih’in Fermanı’ başta olmak üzere, bilinmeyen yönlerine dair samimi açıklamalarda bulundu.

Beni bir şey terk etmeden, ben onu terk edemiyorum…

İnternetteki yorumlardan “değişik bir adamdır, Nokia’nın eski 62 serisinden bir telefon kullanır” yorumunu okuyan Emre Saygı’ya Yetkin Dikinciler’in açıklaması: Beni bir şey terk etmeden, ben onu terk edemiyorum. Babacığım her pazar ayakkabılarını boyardı, ben de ondan öğrendim; kalıplara koyulur ayakkabılar, ceket düzgün asılır, üstüne gömlek asılır, çünkü içerisinde buruşur, kırışır. Eşyaya sahip çıkmak aslında öyle mal mülk düşkünlüğünden değil, biraz kıymet bilmek. Anneannem şöyler derdi: “Yavrum tasarruf edin, arkadan gelirken elektriği söndürün.”

Kabalıksa yerinde olmalı, yerinde kabalık da çok kaba bir şey değil…

Yine internette yapılan bir yorumda; “bu hayatta hala kibar insanlar varmış diye şaşırtan ve mutlu eden insan” Yetkin Dikincilerin yorumu: “Bu sözleri de duyunca ya da bunlar konuşuluyor olunca insanın bazen bazı şeylere itiraz edesi geliyor. O zaman da bu; insanı evcilleştiriyor, ehlileştiriyor. Sesini çıkarman gereken yerde, sırf bunlardan olmamak için sesini çıkartmamaya başlayabiliryorsun. Bunlar bizi “Aman Yetkin efendi adamdır” deyince her şeye karşı efendilik olmaz; suistimale giden konularda sesin çıkmalı. Kabalıksa yerinde olmalı, yerinde kabalık da çok kaba bir şey değil.”

Kendini dayatmaya çalışan insanlara sinirlenebilirim…

Usta oyuncu nelere sinirlendiğini şu sözlerle ifade etti: “Hemen çat kapı sinirlenmem, bu doğru. Adaletsizliğe, hırsızlığa çok sinirleniyorum; bunlar klişe cümleler ama hakikaten öyle. Beni ilgilendirmeyen bir konu 100 metre ötede oluyorken duyarsız kalamıyorum. Mesela zavallı bir yaya adam torbaları taşırken orada adam korna çalıyorsa; “niye çalıyorsun kardeşim?” diye gidebiliyorum. Sinirlenebiliyorum buna, kendini dayatmaya çalışan insanlara sinirlenebiliyorum.

Felsefe; göğün yedi kat üzerinde ya da yerin yedi kat dibinde bir şey değil, hayatımızın içinde, var olana dair soru sormak…

Emre Saygı’nın “Hiç başka bir iş denediniz mi bugüne kadar?” sorusuna Yetkin Dikinciler’in cevabı: “Başarısız bir öğrenciydim ben. Fen dersleri; fizik, kimya, biyoloji, matematik son derece kötüydü. Biraz coğrafya, tarih ve edebiyatı seviyordum. Fen, edebiyat diye ayrılıyorduk biz lisede… Fen bölümünü okursan, uluslararası ilişkiler okursun, hukukçu olursun, doktor olursun diyorlardı. Diyorum beceremiyorum yapmayın, edebiyat okumak istiyorum, yok fen olu diyorlar. Ben Şehremini Lisesi mezunuyum, sanıyorum dönemimde fen bölümünü bitirip edebiyat fakültesini kazanan tek öğrenciydim. Felsefe okumak istedim ve İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe okudum. Bu sırada da yolda Yıldız Kenter ile tanıştım, tiyatro kursları veriyordu. Biz de gittik, hocadan kavm almaya, esinlenmeye en azından onun yanında yöresinde olmak için heyecan duymaya gittik. Bir, iki alıştırmadan sonra döndü baktı: Yetkin’cim bu işi yapmak ister misin, diye sordu. Hocam istediğim için buradayım, dedim ama profesyonel olarak oyuncu olmak ister misin, dedi. Nasıl olunuyor bilmiyorum ki, dedim. Okulu var, dedi. Ama ben okuduğum okuldan memnunum, dedim. Zaten zor kazanmışım, kazanabileceğimi hiç düşünmemiştim. Ben felsefeyi bitireyim dedim o da ne yapacaksın canım, evinde de felsefe yaparsın, dedi. Bu şaka yollu cümle aslında hayatımda bir gerçekle tezahür etti; felsefe göğün yedi kat üzerinde ya da yerin yedi kat dibinde bir şey değil hayatımızın içinde, var olana dair soru sormak. Kendinize, arkadaşınıza, var oluşa, bir şeye yani aklınızda bir soru varsa zaten felsefenin içindesiniz, uzak bir şey değil. Korkulacak bir tarafı yok ama bir yandan da evde yaparsın demesiyle şunu kast etmiş oldu; felsefede de harekete geçmeye ihtiyaç var. Oyunculuk tam da bunun aracı, silahı haline geliyor. Çünkü bir oyuncu olarak neye aracı oluyoruz? Hikayelere; hayat hikayelerine… Çok insan var, çok hikaye var… Her birini anlamak mümkün değil ama bazen özdeşlik kurabilmek ortak yanlar yakalayabilmek mümkün. İşte bunun için bu, kendiliğinden bir felsefe oluyor. İlla o olmaya çalışmak, onun kostümünü giymek ya da onun hayatını yaşamak değil; onu anlamaya çalışmak biraz… Zaten oyunculuk, anlamaya çalışma sanatı. Bunu yapmaya çalışıyorum; felsefeyi evimde yaparken biraz da yola çıkarmak… Başka bir iş denedin mi? Sorusuna bu kadar uzun bir cevap, denediğim tek şey, bu felsefeydi. Yani felsefenin dükkanı yok, işletmesi yok.

“İçimizden gelen ses”

Röportajın intagram paylaşımları bölümünde, doğumdan çocuğu ve eşiyle birlikte olan bir kare gösterilen Yetkin Dikinciler fotoğrafı şu sözlerle yorumladı: “O artık paylaşılmayacak bir şey değil ki, dünyaya gelmiş çünkü. Bu an hayata kalsın diye zaten… Adı ‘Lal’ kızımın, doğduğu gün 5 Mayıs 2018. Yazmışım zaten; içimizden gelen ses… İsim arayışında cinsiyeti belli olduğunda eşim ne düşündüğümü sordu. Lal deyince, iki damla göz yaşı süzüldü; meğer o da aynı şeyi düşünüyormuş o anda, onun üzerine yüzlerce isim daha düşündük ama Lal, içimizden gelen ses diye kaldı.

Babalık bir nevi o jargonla konuşalım; yancılık, aslında eşinin çocuğunun yanında olmak…

Başarılı oyuncu babalık ile ilgili duygularını paylaştı: “Kadın için tabiat bir şey veriyor, o geliyor. Zaten içeride hormonları var, duyguları var. Babalık da, yaparak öğrenilecek bir şey; gerçekten dokunarak, paylaşarak yapılabilecek bir şey. Bence öğrenilebilecek bir şey değil; çünkü öğrendim dediğin yerde hemen yeni bir şey gelir ve bilmediğini fark edersin. Babalık bir nevi o jargonla konuşalım; yancılık, aslında eşinin çocuğunun yanında olmak.

Lütfen içeriye dönün ve kendi sesinizi duymaya çalışın, o sesi duymazsanız başkalarının gürültüsü olursunuz…

Gerçekleştirdiği projelerle adından başarlı bir şekilde söz ettiren usta oyuncu Yekin Dikinciler’in gençlere tavisyeleri şu şekilde oldu: “O kadar çok öğreti var, ders var, sistem var, otorite var, abi var, baba var, öğretmen var, komutan var, başkan var, vesaire vesaire… Bütün bunlar bizden bir şey yapmamızı, orada o sesin tonuna girmemizi, o renkten olmamızı istiyor. Evet bunu isterler ama bu kadar ses olunca hayatta insan kendi sesini duyamaz oluyor. Lütfen bütün gençler çekilin, içinize dönün… Dışarıda kocaman bir evren var, içimizde de bir o kadar büyük evren var… Onun da dışarıdakinden daha değerli olduğunu düşünüyorum, lütfen içeriye dönün ve kendi sesinizi duymaya çalışın, o sesi duymazsanız başkalarının gürültüsü olursunuz, o gürültüye kurban gidersiniz. Vicdan bunlardan bir tanesi ama metafizik bir şey değil, tam da fiziki bir şey çünkü, sen ne düşünüyorsun, diye sorulduğunda fikriniz olsun. Çok da tavisiye vermeye kalkışanlar olursa böyle tuzak kurup da sen bir tavisye ver gençlere”diyen olursa nacizane tavsiyem şudur: Çok tavsiye almayın.

Umarım bu deliliğe biz ulaşırız…

Ünlü oyuncu son filmi “Deliler” ile ilgili yapım süreci hakkında bilgi verdi: Her filmin farkı olur insan bir farklılık ister, bir hayali onun için kurar, senaristi, yapımcısı, yönetmeni ama bu filmin fiziki bir farkı var, gerçekten yüksek bütçeli, uzun zamanda çekilmiş, post prodüksiyonu da uzun süren hazırlığı da uzun sürmüş çok emek olan bir iş. Bunlardan bahsetmek çok da doğru olmaz, çünkü seyirciye ne şöyle yaptık da, bu kadar hazırlandık da, bu kadar yorulduk da hani o meşhur söz vardır, insanlar fırtınalarla, rüzgarlarla, aştığınız dalgalarla ilgilenmezler gemiyi kıyıya yanaştırıp yanaştırmadığınızla ilgilenirler. Umarım bu deliliğe biz ulaşırız, yani o kıyıya ulaşırız, o delilik o zaten, o delilik o seyircinin kalbini kazanabilmek

Özel görevler alırlar bunlar sadece o dönemde giyinirler kuşanırlar delicesine yola çıkarlar hedef doğrultusunda canlarını ortaya koyarak kendilerini feda ederler

Filme adını ve konusunu veren “Deliler” hakkında ünlü oyuncu açıklamlarda bulundu: Deliler tabi tarihin sayfalarında biliyorsun yaşanan her şey not düşülebilen bir şey olmuyor bazen gizli bir tarih kalıyor. Çokça adı anılmayan ama bir ocak bunlar balkanlarda hani bir beylikten onun içinde kurulmuş bir ocaktan söz ederler. Bunların aslında hakanın fermanı öyle her gün, her dakika yerine getirmesi gibi bir şey yok, özel görevler alırlar bunlar sadece o dönemde giyinirler kuşanırlar delicesine yola çıkarlar hedef doğrultusunda canlarını ortaya koyarak kendilerini feda ederler. Delullardan geliyor eskiden delilik aklını yitirmişlik anlamında değil.

Bu fermanı alıp delilere ileten bir bilge kişi ya da o motivasyonu sağlayan hürmet gören kişi anlamında açıklayabiliriz Baba Sultan karakterini

Ünlü oyuncu filmdeki karakteri hakkında açıklamalarda bulundu: Ben Fatih Sultan Mehmet’in tam da bu dönem de o da tebdili kıyafet bazen seyahatlerde bulunuyor bu buyrukları da veriyor. Baba Sultan karakteri de var filmin içerisinde Şamanizm’den öğeler de taşıyan ocakların da el almak, el vermek gibi gelenekleri içerisinde Baba Sultan karakterini oynuyorum. Bu fermanı alıp delilere ileten bir bilge kişi ya da o motivasyonu sağlayan hürmet gören kişi anlamında açıklayabiliriz Baba Sultan karakterini.

Hep heyecan duyduğum işlerde onların bir parçası olmaya çalışıyorum

Dikinciler “Deliler, Fatih’in Fermanı” filmine girmeye karar verirken ve girdikten sonra nelerin etkilediğini şu sözlerle ifade etti: Bir numara buna niyet edilmesi beni çok etkiledi zaten. Böyle bir hikayeyi bu kapsamda, bu hacimde anlatabilmek güdüsü çok güzel bir şey. Ben aktörüm benim başka bir işim yok.Yatırımım yok bir girişimim yok iş adamı değilim. Ama benim de yapmam gereken benim de yapımcılığım var bir yandan o yapımcılık nedir? Hikaye yapmaya devam ediyorum, hikaye anlatmaya onlara aracı olmaya devam ediyorum.O yapımcılık sözü benim için metafor olarak kullandım şuan da belki herkes kendi yapımcısı, herkes kendi yönetmenidir bir yandan ben de öyle olmaya çalışarak hep heyecan duyduğum işlerde onların bir parçası olmaya çalışıyorum. Bir kere bu hikayenin, bu özün yani evet tarihten bir şey anlatıyoruz ama dünyada yeryüzünde hala mezalim devam ediyor, adaletsizlik devam ediyor. Adaletsizliğe dört nala üstüne gidebilecek onlarla mücadele edebilecek niyetler varsa bunların hikayesinin anlatılması gerekiyor. Bunlarında örnek teşkil ediyor olması gerekiyor bu hikayeler anlatıldığı zaman da bir aktör olarak heyecan duymamanız mümkün değil zaten.