Özgün Çoban, 5 Temmuz 1985 tarihinde Bitlis’de doğmuştur. Türk dizi, sinema ve tiyatro oyuncusu.
Adı: Özgün Çoban
Doğum Tarihi: 5 Temmuz 1985
Doğum Yeri: Bitlis
Boyu: 1.78 m.
Kilosu: 75 kilo
Burcu: Yengeç
Göz Rengi: Kahverengi
Eşi: Ayla Kara Çoban
Instagram: https://www.instagram.com/ozguncoban/
Evcil Hayvanları: Köpeği var.
Ailesi: Babası asker olduğu için Bitlis’de dünyaya geldi. Pek çok farklı şehirde büyüdü. 2015 yılında Bilgisayar Mühendisi Ayla Kara ile evlendi. “Sanılanın aksine Bitlisli değilim. Her yerde ‘Bitlisli oyuncu’ diye çıkıyor. Fark etmez kesinlikle ama değilim yani. Bitlis’te doğdum. Babam askerdi. Dolayısıyla her iki yılda bir farklı şehirlere gidiyorduk. O yüzden sorulduğunda Türkiyeliyim diyorum. Aslında dünyalıyım demek daha mantıklı ama bu da kimseyi tatmin etmiyor. Bitlis’ten sonra sırasıyla Ankara, Reyhanlı, Artvin Borçka, Edirne ve Ankara şeklinde devam etti yolculuğum. Üç yıl Kıbrıs’ta kaldım, sonra tekrar Ankara’ya döndüm. Arada ABD ve Estonya’ya gittim. Hayatım boyunca bir yerde iki yıldan fazla kalmışlığım yoktur; tabii Ankara’da okuduğum dönemi saymazsak.”
Çocukluk yılları: Çocukluk yıllarında babasının mesleğinden dolayı sürekli şehir değiştirmek onu zaman zaman zorladı. “Babam rahmetli dünya tatlısı bir adamdı. Askerliğini eve yansıtan bir adam değildi. Hatta çocukluğumda yaşadığım bir olayı unutamam. Reyhanlı’da tabur komutanıydı ve taburda da astsubayı ile biz varız sadece. Astsubayın o zaman bebeği vardı. Benim hiç arkadaşım olmadı bu dönem. Köpeğim, koyunum ve tavşanlarım vardı. Bir gün evde otururken aşağıda bağırışlar duyduk. Cama çıktığımızda babamla astsubayın tartıştığını gördük. Aradan çok kısa bir süre geçti ve kapıyı açtığımızda aralarındaki konuşma şuydu: ‘Eeee… Akşam çiğköfte mi yapsak?’. O an şizofren olduklarını düşündüm. İşi gerçekten de resmen kapıda bırakıyordu. Asker çocuğu olmanın etkisini sürekli taşınmak açısından gördüm. İlk başlarda zordu biraz. Sonuçta ilk aşklarımı, öğretmenlerimi, arkadaşlarımı bıraktım hep. Bir süre sonra bu zorluk ‘Yeni insanlar, heyecanlar, aşklar, şehirler beni beklesin’ mutluluğuna dönüştü. Şimdi gezmek ve değişiklik benim için büyük bir zevk.”
Eğitim hayatı: Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı Oyunculuk Bölümü’nden mezun oldu. Üçüncü sınıfın 2. yarısını Estonya Tiyatro ve Müzik Akademisi’nde tamamladı.
Kariyerinin dönüm noktası: İlk ekran macerasını günlük Ankara dizisi olan ‘Deniz Yıldızı’nda yaşadıktan sonra İstanbul’a transfer oldu. ‘Deniz Yıldızı’na başladığım dönem Devlet Tiyatrosu’nu kazandım. Dizi bittikten sonra ‘Beni Affet’e başladım. O da sona erince sektör İstanbul’da olduğu için taşınmamız gerektiğini düşündüm. Buraya geldiğimde Rezzan Çankır’la tanıştık ve açıkçası güzel bir yola girdik. Bir senelik boşluğum oldu; hemen bir projeye atlamak istemedim. Arada bir sinema filmi çektik; ‘Çok Uzak Fazla Yakın’. Sonrasında da ‘Yüksek Sosyete’ oldu. Tabii! Ankara’da oynayıp İstanbul’a geçiş yapınca zaten karşınızdaki tablo belli. Halk sizi tanıyor çünkü neredeyse 7/24 onların evlerindesiniz. Dolayısıyla sokağa çıktığınızda prime time kuşağında dizisi olan bir oyuncu kadar tanınıyorsunuz. Ancak İstanbul’daki yapımcılar sizi tanımıyor maalesef. Oyununuzu bilmiyor ve bilse bile konu showreel’a geldiğinde günlük dizi görüntüsü göndermenizi istemiyorlar. Sonuçta ışık olarak farklı günlük dizi. Çalışma disiplini de başka. Bu durum tabii bir handikapa dönüşüyor. Bir nevi sıfırdan başlamış oluyorsunuz. Nilgün Sağyaşar ve oğlu Burak Sağyaşar benim karakterimi ve oyunumu bildikleri için bana gönül rahatlığıyla ‘Can’ bu rolünü teslim ettiler.”
Oyunculuğa ilk adım: Televizyon macerasına, 2009 yılında ‘Deniz Yıldızı’ dizisinde canlandırdığı ‘Yiğit’ karakteriyle başladı.
Hangi proje ile parladı? ‘Beni Affet’ dizisinde canlandırdığı ‘Tunç Yıldırım’ karakteri ile dikkatleri üzerine çekti.
Düşünce yapısı: 17 yaşına dönüp daha az empati kurmayı isterdi. “17 yaşım en eğlendiğim dönemlerden biridir. Gençlere bir tavsiye verecek olsam, ‘Çok fazla empati kurmadan ve diğer insanları bu kadar önemsemeden yaşa hayatını. Daha çok kendin ol ve eğlen’ derdim. Empati kurma halinin hayatımı olumsuz etkilediği de oldu. Sanırım İstanbul’un etkisiyle son dönemlerde biraz törpüledim bu yanımı. Kendi içimde iyileştirmeye başladım. Öncesinde herkesin en büyük dert ortağı bendim. En çok ben dinler ve en sık taşın altına elini koyan da bendim. Şimdiyse ‘Dur! Kendi hayatın var’ demeye başladım. Bu kadar çok empati kurma hali sizden bir şeyler götürüyor. Her şeyi bir nedene bağlıyor ve kendi hissinizi yaşayamıyorsunuz.”
İlk sinema filmi: Türkan Derya/ Çok Uzak Fazla Yakın
Aşka bakışı: “Arkadaşlarım ve ailem hayatım boyunca evlenmeyeceğimi düşündüler aslında. ‘Bu muhtemelen gezecek, bir yerde de sabit kalamadığı için evlenemeyecek’ diyorlardı. Aynı şekilde eşim Ayla’nın da kendisi için öyle düşünen yakın bir çevresi vardı. Birbirimizin çok yakın arkadaşıyız ve aynı zamanda çok da aşığız. Bu nedenle her seferinde ilişkimize dışarıdan baktığımda hayran kalıyorum. Birine âşık olduktan sonra karşılıklı bazı huylarını törpülemeye veya değiştirmeye çalışırsın. Biz bunu hiç yapmadık birbirimize. Sadece ilişkimize zarar veriyorsa bazı huylarımızı yonttuk. Değişime de çok açığız. Birbirimizi beslediğimiz çok şey var. Onunla sohbet etmekten asla sıkılmıyorum. Aynı şekilde onunla birlikteyken sessiz kalmak da dünyadaki en güzel duygu. Aynı evin içinde hem iki farklı kişiyiz hem de bir bütünüz. Dışarıdayken telefonum hiç çalmaz mesela, Ayla beni asla aramaz. Arkadaşlarım ona hayranlık beslerler zaten. Ben de aynı şekilde ona hiç müdahale etmem. En büyük kavgamız ‘Çantanı salonda bırakma demedim mi?’ gibi şeyler üzerinedir.”
Hayata bakışı: Hayatta cesur olmak gerektiğini düşünüyor ve insanın istekleri için çaba sarf etmesinin önemine inanıyor. “Herkeste cesaret olmalı, Mesela benim yanımda hep poi’lerim olmuştur. Çünkü onlardan para kazanabileceğimi biliyordum. Bir yandan da hayat ne istiyorsanız onu karşınıza getiriyor aslında. Ben buna inanıyorum açıkçası. Yeter ki çok istekli olun; yapamayacağınız hiçbir şey yok. İnsan beyni bir kere müthiş değil mi zaten? Mesela İstanbul’a geldiğimizde eşimle birlikte hayal ettiğimiz her şeyi yaptık. Onun çalışmak istediği firmaya çok yakın bir yerde ev tuttuk. 200 kişilik bir görüşme sonucunda sadece üç kişi işe alındı. Eşim de onlardan biriydi. Bunu çok istedik çünkü. Tabii sadece istemek yetmez. Sonuçta kendisi ODTÜ’lü bir zeki. O da ayrı bir durum. İstediğiniz şey için çaba da sarf etmelisiniz.”
İş hayatına bakışı: Ankaralı oyuncuların sektörde daha farklı konumda olduğu görüşünde. “İstanbul’da bize ‘Biraz artist ol, cool ol’ derler. Fakat yönetmen veya yapımcı karşısında boynu bükük oluruz. Çünkü okulda hocalarımızın karşısında bacak bacak üstüne bile atamazdık. Hemen ‘İndir o bacağını’ derlerdi. O yüzden burada bir kavram karmaşası yaşıyoruz. Senden mesleki olarak çok önde birine saygı duymayı öğrendik. Dolayısıyla öyle biriyle karşılaşınca efendi tavrımızı takınıyoruz otomatik olarak. Fakat İstanbul’da çalışmıyor bu galiba. Bir sürü hikâye duyuyorum. Ankara’da başka bir disiplinle yetiştiğimiz kesin. İşin mutfağında yetiştik. Kendi üst sınıflarımızı ve Devlet Tiyatrosu’ndaki büyüklerimizi sahnede izleyerek büyüdük. Belki bunun biraz etkisi vardır. Ancak olumsuz yönden de etkileri olmuştur. Mesela dizide bazen kendimi teatral buluyorum. ‘Televizyonda kaş oynatılmaz’ gibi bir algı söz konusu. Kaş oynatmayan oyuncular, hatta bunun için kaş botoksu yaptıranlar var. Kaş bu, oynar yani. Neyse ki ben hiç böyle bir taleple karşılaşmadım şimdiye kadar. Bence her şey gerektiği ölçüde olmalı. İddialı olacak ama yaptığım her işte havlu atmaya çok yaklaşıyorum. Karakter yaratmayı doğum sürecine benzetirler. Ben bunu yaşıyorum işte. Çok detaycıyımdır. Bir tanesi diğerine benzemesin derken her projede oyunculuğa yeniden başlıyormuşum gibi oluyor. Tüm bildiklerimi sıfırlıyorum. Öğrendiğim Her rolde sıfırdan bir karakter hazırlamanın nasıl olduğunu bulmaya çalışıyorum.”
Kariyer planı: Seri katil veya çoklu kişilik bozukluğu olan birini canlandırmayı çok istiyor. “Farklı karakterlere hayat vermek isterim. Bir yandan sanatçı olur ya da bir bakmışsın aşçıdır aslında. Karakterin çok yönlü olması yeterli benim için. Aynı zamanda tiyatro oyunu yönetiyorum, sürekli okuyor ve bir dünya yaratmaya çalışıyorum.”
Kimlere hayranlık duyar? Bülent Emin Yarar’ın büyük hayranı onunla karşılıklı oynamayı çok istiyor.
Doğa ile ilişkisi: Seyahat edip, farklı ülkeler görüp, farklı kültürleri deneyimlemeyi çok seviyor. “2008 yazında Sırbistan’da bir hippi buluşmasına gittim. Juggling yapmayı çok seviyorum. Aynı zamanda ateşli poi çevirebiliyorum. Bir ekip kurduk. Aramızda djembe, yan flüt, gitar ve tef çalan vardı. Tüm Balkanları gezerek ateşli poi çeviriyordum, diğerleri de müzik yapıyorlardı. Bu şekilde para toplayarak günlük yiyecek harcamamızı çıkardık. Bu arada seyahate cebimde 5 euroyla çıktım. Döndüğümde de sadece o 5 euro vardı. Sokaklarda uyku tulumlarıyla yattık. Hayatımda geçirdiğim en güzel, öğretici ve değişik yazlardan biriydi.”
Hangi filmden etkilendi? Son zamanlarda en çok etkilendiği film, ‘Oldboy’ oldu. Takip ettiği diziler ise, ‘Mr. Robot’, ‘Shameless’ ve ‘American Horror Story’.
Rüya şehri: Cape Town
TELEVİZYON DİZİLERİ
2010 /2011- Deniz Yıldızı / Yiğit
2010- Arka Sokaklar / Mahir
2011/2015 – Beni Affet / Tunç Yıldırım
2016 – O Hayat Benim / Toros Güney
2016- Yüksek Sosyete / Can Korhan
2017/2018- Kızlarım İçin / Alper Kahraman
SİNEMA FİLMLERİ
2016 – Çok Uzak Fazla Yakın / Cem
2017- Ver Kaç / Tarık
2019- Kapı/ Samuel
2020- Aşk Çağırırsan Gelir
2021- Dijital Esaret / Müdür
TİYATRO OYUNLARI
2019- Soytarılar / Riki / Yönetmen / Uyarlayan
2019- Cehennem Tanrısı / Haynes
2017- Ay Işığında Gökkuşağı / Oyuncu
2017- Gölge / Yönetmen
2016- Karşı Cins / Yönetmen
Çirkin / Yönetmen
2016- Düğümlere Üfleyen Kadınlar / Yönetmen Yardımcısı