Cemre Gümeli, 24 Eylül 1993 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Türk dizi oyuncusu.
Adı: Cemre Gümeli
Doğum Tarihi: 24 Eylül 1993
Doğum Yeri: İstanbul
Boyu: 1.72 m.
Kilosu: 55 kilo
Burcu: Terazi
Göz Rengi: Kahverengi
Saç Rengi: Siyah
Annesi: Gaye Gümeli
Babası: Doğan Gümeli
Kardeşleri: Bir kardeşi var
Instagram: https://www.instagram.com/cemregumeli/
Ailesi: İstanbul’da doğup büyüdü, bir kardeşi var.
Çocukluk yılları: Küçük yaşlara bale piyano ve solfej eğitimi aldı. İlkokul yıllarında arya sanatçısı olmak istiyordu. “Deyim yerindeyse erkek gibi bir çocuktum. Bütün yara izlerim durur. Korkunç derecede yaramaz, asla pembe rengi sevmeyen, hep pantolon giyen, kısa saçlı ve yerinde duramayan biriydim. Barbie bebekten nefret ederdim. Çocukken benim için oyun, hayata dair şeylerdi. Mesela etrafımdaki insanların işlerini kendime oyun yapıp oynamaya bayılırdım. Tabii kaçınılmaz olarak futbol oynardım. Marmara Ereğlisi’nde bizim, Gemlik’te ise babaannemlerin yazlığı vardı. Ben hep bu iki yerdeydim. Beni ancak gece 2’ye doğru eve sokarlardı. Dans ederdim ve tiyatro hastasıydım. Küçük piyesler hazırlayıp onu annemlere sergilerdik. Dedeme tahta ev yaptırayım diye düşünürdüm. Böylece orada oyunlarımızı sahneleyebilirdik. Her şeyi kendi başına halleden ve kendi kendine öğrenen biriydim. Aslında sahne maceram ilkokulda başladı. O dönem ‘Midas’ın Kulakları’ adlı oyunda bile oynadım. Bale yapıyor ve piyano dersi alıyordum. Bayılıyordum bir şeyler sergilemeye. Fakat ‘Ben oyuncu olacağım’ gibi bir durum da yoktu. Hatta arya sanatçısı olmak istiyordum. O dönem bir gün bale, bir gün de solfej ve piyano dersine gidiyordum. Çocukluğum Taksim’de geçti zaten. Derse girer, öğlen çıkıp Borsa Lokantası’na giderek iskender ya da döner yer; tatlı olarak da mutlaka çilekli turta alırdım. Yemek molası bitince derse geri dönerdim. Ortaokulda bunların hepsine ara verdim. Lisedeyse tam anlamıyla bir müzikal hastası olduğumu keşfettim.”
Eğitim hayatı: İstanbul Bilgi Üniversitesi Sanat ve Kültür Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Oyunculuk kadar müzik ve dans da hayatının merkezindeydi. “‘Mamma Mia’nın tüm şarkılarını ezbere bilirdim. Zaten biraz da müzikal tutkum sayesinde baleye geri döndüm. Sonra Haldun Dormen’in Ekol Drama Sanat Evi’nde bir çalışması vardı; ona katıldım. O sırada başka bir ekiple daha çalışıyordum. Lise sonda artık oyunculuk isteği tamamen oturmuştu bende. Fakat yine de konservatuar sınavlarına girmedim. Çünkü oyunculuk kadar sanatın diğer dallarına da meraklıydım. Ve oyunculuğu kafama koydum ama sanat eğitimi almak gerektiği için çift ana dal yapıp hem Medya İletişim hem de Sanat Yönetimi Bölümü’nde okudum. Medya İletişimi’nde özellikle fotoğraf ve video alanına yöneldim. Halam fotoğrafçı zaten. Onun stüdyosunda büyüdüğümü söyleyebilirim. Benim için idoldü. Tek başına stüdyosu olan, sürekli fotoğraf işiyle uğraşan bir kadındı benim gözümde.”
Oyunculuk kariyeri nasıl başladı? Hayatında tiyatro hep vardı. Üniversite’ye girdiği dönem aynı zamanda Haldun Dormen’le çalışıp tiyatroda farklı ekiplerde rol aldı. “Daha sonra üniversitede kendi okuluma bağlı bir ekip vardı, yaklaşık dört yıl onlarla çalıştım. Sonra bu işi profesyonel olarak yapmak istediğimi ve oyunculuğa tutkuyla bağlandığımı fark ettim. Derken kendimi New York’da buldum. Orada beş buçuk ay kaldım. Sanat okumaya devam ederken kalan tüm vaktimi tiyatroda geçiriyordum. Haldun Hoca’nın üzerine farklı ekollerden de bir şeyler katmış oldum kendime. Oradan döndüğümde bu işe başlamak için kendimi hazır hissediyordum. Tam da bu dönemde kendimi ‘Tatlı İntikam’ ekibinin içinde buldum. Annemle babam için de şaşırtıcı olmadı, çünkü oyunculuğa olan eğilimimi biliyorlardı.”
Oyunculuğa ilk adım: Televizyon macerasına, 2016 yılında ‘Tatlı İntikam’ dizisinde canlandırdığı ‘Simay’ karakteriyle başladı.
Hangi proje ile parladı? ‘Elimi Bırakma’ dizisinde canlandırdığı ‘Cansu’ karakteri ile dikkatleri üzerine çekti.
Kişilik özellikleri: Sadece kariyerinde değil, ailesi ve arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde de çok heyecanlı ve tez canlı birisi. “Çabuk tüketmemeye ve kendimi frenlemeye çalışırım hep. Mesela iki arkadaşım dargın olsun, anında araya girip onları barıştırırım. Öyle durup bekleyemem. Annemin tam tersiyim galiba. O aşırı sakin ve sabırlı biridir. Her şeyi gidişatına bırakır. Sinirlendiğini de çok nadir görürsün. Bense hem duygusal hem de mantıksal anlamda çok heyecanlanıyorum. İnsanlar benimle tanışmadan evvel çok soğuk bulurlar beni, tanıdıktan sonra da sıcakkanlı tavırlarıma çok şaşırırlar. Bir de kendimi eleştirirken biraz sert olabiliyorum. Doğru yapıldığı sürece eleştirileri değerli buluyorum, özellikle yakın çevremin fikirlerine çok önem veriyorum. Bunun dışında hakarete varan yorumları görmezden geliyorum.”
Kişisel gelişim: Üniversitede üçüncü sınıftayken değişim programıyla New York’a gitti ve orada kendisini geliştirmek adına pek çok workshop’a katıldı. “ New York’ta çok fazla ders almayıp Stella Adler workshop’una yazıldım. Ancak kurs iptal oldu ve ben de başka bir workshop’a katıldım. O dönemde derslerimden biri müzedeydi. Her hafta Metropolitan Museum of Art’ın farklı bir bölümünü gezdik. Chelsea’de görmediğim galeri kalmamıştır. Bunun dışında dersim olsun olmasın sürekli workshop’a katıldığım stüdyodaydım. Meisner tekniği çalıştım.”
Sosyal: Boş zamanlarında ailesi ve arkadaşlarıyla beraber vakit geçirmekten hoşlanıyor. “Dinlenmek istediğim bir günü uzun süredir izlemek istediğim bir filmi izleyip kitap okuyarak ya da şehir dışına yakın bir yerlere kaçarak değerlendiriyorum. Özellikle doğa içinde olduğum zaman kendimi dinlenmiş ve sakin hissediyorum.
Düşünce yapısı: İnsanlara, çevrene nasıl davranırsan hayat da sana aynı şekilde davranıyor diye düşünüyor.
Sette nasıl birisi? Kendisini izlemekten çok hoşlanmıyor. “Fakat tabii ki hatalarımı görmek açısından izlemem ve ne yaptığımı görmem gerekiyor ki, kendime notlar çıkarabileyim. Böylece bir yerde bir sıkıntı varsa onu düzeltip kendime bir şeyler katabilirim. O yüzden izlemeye çalışıyorum. Başkalarını izlerken de ne çok pasif kalabiliyorum ne de çok eleştiriyorum. Bir şey görürsem kendi kendime ‘Aa… Acaba niye bunu böyle yapmamışlar da öyle yapmışlar’ diye sorgularım. Ayrıca medya geçmişimden dolayı iyi fotoğraf ve ışık gibi alanlara hakimim. O yüzden bazen biraz yorucu olabiliyor bu.”
Aşka bakışı: “Bence aşk insanı ‘İşte bu aşk’ diyemeyecek kadar aptal eden bir şey. Yine de, bir ilişki varsa güven konusunu halledebilmiş olmalıyız, toleranslı davranabiliyor olmalıyız, zaten aşk ise o, çok iyi arkadaş olmamız gerekir önce, her şeyi paylaşabilir olmalıyız birbirimizle. Bunlar varsa aşk vardır. Şartlara göre hayatta bütün öncelikler yer değiştirebilir benim için. Ama aşık olduğumda birinci sırayı kaptırmaz.”
Hayata bakışı: Hayatı akışına bırakmayı tercih ediyor. “Bende hayatıma şu düşünce şekli hâkimdir: ‘Hayatımda bu olduysa mutlaka bir sebebi vardır’. Bugün keyifle izlenen ve sevilen bir işte oynuyorsam bunun böyle olması gerektiği içindir. Kötü bir şey olduğunda da kendi kendime hep ‘Tamam, takılma. Mutlaka bir sonuca bağlanacak’ derim. Hayatla ilgili önemli bir adım atmam gerektiğinde, önemli konularda tam tersi oldukça net ve istediğini bilen bir insanımdır.”
İş hayatına bakışı: İyi bir oyuncu olabilmek için, önce çok çalışmak ve yeterli özveriyi göstermek gerektiğini düşünüyor. “Benim de çok yorulduğum, uykusuz kaldığım anlar oldu. Hangi sette olmuyor ki? Fakat böyle anlarda tez canlılığımı ve heyecanımı törpüleyip ‘ Sakin ol. Çünkü bu herkesin elde ettiği bir fırsat değil. Pek çok oyuncu sırf bu iş için İstanbul’a geliyor. Yeri geldiğinde aylarca işsiz kalıyor’ diyorum kendime. Bence bu meslekte bıktım demek nankörlük. Her ne kadar yorulsam da gün sonunda çok güzel bir işim ve ekip arkadaşlarım var. Hayatta herkes keyif aldığı işi yapamıyor. Ben sevdiğim işi yapıyorum. Sete çok mutlu gidiyorum. Benim için önemli olan yaptığım şeyden haz almak. Ne kadar içime siniyorsa o kadar başarılı olduğumu hissediyorum. Ancak söz konusu oyunculuk olduğunda, başarı ölçütü sadece kişisel tatminle sınırlı kalmıyor. Seyirci beğenisi de bu konuda çok önemli. Oyunculukta pişmenin bir sonu yok. Her yeni gelen karakterle kendine bir şeyler katıyorsun. Senaryo benim için her şey demek. Ben okuduğum dünyaya inanmazsam izleyenleri nasıl inandırabilirim ki? Hikaye beni merakta bırakıp heyecanlandırıyorsa, ben bu karakteri nasıl yaratırım diye düşündürtüyorsa benim için o hikaye tamamdır.”
Tiyatro mu sinema mı? İkisinin de yeri çok ayrı. “Aslında ayırt edemiyorum. Tiyatro için ölüyorum ama film hastası da bir insanım. Tiyatroda şimdiye kadar bulunduğum ekiplerde hep çok severek oynadım. Bundan sonrası için de oynamayı çok isterim. Tiyatro izleyicisi olmakla alakalı da şunu söyleyebilirim; bir oyunu izliyorsunuz ve o oyunun bir dinamiği var, seyirciden aldığı tepkiyle yürüyor, orada bir enerji sirkülâsyonu var. Yani bu açıdan tiyatro inanılmaz bir şey.”
Kariyer planı: Dram türünde iyi bir sinema filminde rol almayı istiyor.
“Asla oynamam dediğim bir rol yok. Çünkü oyunculuğun çeşitlilikten beslendiğine inanıyorum. Oyunculuğu çok severek ve isteyerek yapıyorum. Benim için bir mesleğin çok ötesinde. Her gün, ‘Bugün ne katabilirim, nereden bakabilirim?’ düşünceleriyle sete gidiyorum. Araştırmayı, denemeyi, keşfetmeyi ve tüm bu sürecin kendimde nasıl ilerlediğini görmeyi seviyorum. Kendi adıma bu merakımın hiç bitmemesini diliyorum, hedefim heyecanımı korumak.”
Gelecek Hayali: Hayatının bir döneminde mesleğini yurt dışında da yapabilmeyi çok istiyor. Yurt dışıyla alakalı hayallerim var onun dışında, “Haluk Bilginer, Genco Erkal ve Şener Şen ile karşılıklı oynamayı isterdim.
En zayıf yönü: Kararsızlığı
En güçlü yönü: Demoralize olduğunda bile kahkahayı hayatından eksik etmiyor.
Kaygıları: Dizi sürelerinin uzunluğunu endişe verici buluyor. “Malesef günümüzde dizi sürelerinden dolayı bizler de uzun saatler çalışmak durumunda kalıyoruz. En büyük problemimiz de bu çünkü bizim dinlenmeye fırsatımız olsa bile ekiplerin olmuyor. Herkes gibi benim de temennim bu zorlu sistemin değişmesi, sürelerin kısalması.”
Kimlere hayranlık duyar? Kate Winslet hayranı “Oynadığı belki de bütün filmleri izledim. Bakışıyla ve duruşuyla oynadığı her role aynı inandırıcılıkta bürünebilen bir kadın. Büyük hayranıyım kendisinin.”
Hangi filmden etkilendi? En sevdiği filmlerden biri ‘Eternal Sunshine of the Spotless Mind’. “Yaklaşık 15 kere izlemişimdir. Malum, Kate Winslet hayranıyım. Filmde canlandırdığı Clementine Kruczynski’yi oynamayı çok isterdim çünkü dengesiz, gelgitleri olan bir kadın. Jim Carrrey’nin canlandırdığı Joel Barish karakteri Clementine’a dair hafızasındaki anıları sildiriyor. Ve silinmesine yakın ‘Artık sonuna geldik, bitiyor gideceksin hafızamdan’ diyor. O da ‘Bir daha ki sefere…’ şeklinde karşılık veriyor. Mesela o sahne beni her zaman çok etkiler çünkü duygusu çok yüksek.”
Rüya şehri: New York ve eskilerin, hatta ‘The Dreamers’ filminin Paris’i
En çok etkilendiği sanatçılar: “Jackson Pollock, Willem de Kooning ve Jeff Koons başlıcaları. Özellikle modern sanattan daha pek çok isim sayabilirim.”
Takip ettiği diziler:‘Shameless’, ‘Game of Thrones’, ‘Gotham’, ‘Modern Family’ ve ‘Narcos’ takip ettiği dizilerden bazıları. ‘Friends’ ve ‘Sex and the City’ i ise 20 kere izlemiş.
Sosyal medya ile arası nasıl? Sosyal medyada olabildiğince aktif olmaya çalışıyor. Sosyal medya işimizin bir parçası haline geldi. Olabildiğince aktif olmaya çalışıyorum ama set yoğunluğundan dolayı bir şeyler paylaşmayı unuttuğum çok oluyor. Sosyal medya, kitleniz büyüdükçe sorumluluğunuzun da arttığı bir platform. Kendi işlerimi, günlük rutinimi paylaşırken aynı zamanda ses olunması gereken konularda da hassas davranmaya çalışıyorum. O zaman platformun amacına ulaştığını düşünüyorum. Her şeyin olduğu gibi sosyal medyanın da dengeli kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Orası kendimizi olmadığımız biri gibi gösterme fikrine itebiliyor.”
DİZİLERİ
2020- Bay Yanlış/ Deniz Koparan
2018/ 2019 – Elimi Bırakma / Cansu
2018 – Servet / Hande Fettah
2016 – Tatlı İntikam / Simay