Ana sayfa Oyuncu Biyografileri Algı Eke Kimdir? Nereli – Boyu – Yaşı – Dizileri – Ailesi

Algı Eke Kimdir? Nereli – Boyu – Yaşı – Dizileri – Ailesi

tarafından ker_def

Algı Eke, 16 Eylül 1985 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Türk dizi, sinema ve tiyatro oyuncusu.

Adı: Algı Eke
Doğum Tarihi: 16 Eylül 1985
Doğum Yeri: İstanbul
Boyu: 1.67 m.
Kilosu:  51 kilo
Burcu: Başak
Göz Rengi: Kahverengi
Instagram: https://www.instagram.com/algieke/
Evcil Hayvanları: Köpeği var.

Ailesi:  Aslen Artvinli ve Gürcü asıllı. Boşanmış bir anne babanın çocuğu. Annesini 2013 yılının yaz aylarında kaybetti. “Tam anlamıyla bir çekirdek ailede büyüdüm. Annesiyle babası ayrı olan çocuklardanım. Annemi kaybettim. Süper bir çocukluğum olmadı. Çocuk olmayı çok sevemedim açıkçası. Sakin yapılı biri olduğumu sanırken son yıllarda daha tahammülsüz birine dönüştüm, daha hırçınlaştım sanki. Kafa olarak hep fırlamaydım, o hâlâ baki.”

Çocukluk yılları: Oyuncu olmaya küçük yaşlarda karar verdi. “Sanata ve oyunculara değer verilen bir ortamda büyüdüm. Annemle Charlie Chaplin’in hayatını anlatan bir filme gitmiştik ve o filmi izlerken oyuncu olmaya karar verdim.”

Eğitim hayatı: Cağaloğlu Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudu. Daha sonra üniversite eğitimi için Berlin’e gitti ve Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji okudu.

Oyunculuğa ilk adım: Televizyon macerasına, 2008 yılında ‘Baba Ocağı’ dizisiyle başladı.

Hangi proje ile parladı? ‘Galip Derviş’ dizisinde canlandırdığı ‘Hülya Uçar’ karakteri ile dikkatleri üzerine çekti.

Kişilik özellikleri: Doğal, samimi, komik, dominant. “Kendiyle huzursuz olabilme potansiyeli yüksek biriyim. Oyunculuk, başka kimliklere bürünerek kendimden uzaklaşabilmemi sağlıyor belki, bilemiyorum. Ben hemen alev alan tiplerdenim. Açık yüreklilerde olur galiba bu özellik ama ben kaybediyorum kendimi, kimi zaman da aptal durumuna düşüyorum. Bir anda parlayınca haklı da olsam haksız oluyorum. İçim dışım birdir benim. Takıntılarım da var, evden çıkarken üç dört kere ocak kontrolü yaparım. Kül tablasında bir şey yanıyor mu endişesi duyarım. Işıklar kapalı mı diye sık sık odaları kontrol ederim. Hiç edilgen değilim. Herkesle kurduğum ilişkide üslubuyla tartışırım ama canımı sıkan, beni rahatsız eden bir konu olduğu zaman da bunu çok açık bir şekilde ifade ederim. Pasif değilimdir. Düşündüğümü söylerim, bedeli neyse onu da karşılarım. Dominantım da galiba biraz. Naif görünsem de çok naif değilim, agrasyondan hiç hoşlanmam ama öyle göründüğüm gibi de değilim yani.”

Düşünce yapısı: Bazen, ‘oyuncu olmasam daha huzurlu bir insan olabilir miydim’ diye düşünüyor. “Bu kadar eleştirel ve göz önünde bir meslek seçmeseydim diyorum arada. Daha sakin bir hayat daha mı iyi olurdu acaba diye geçiyor aklımdan; yalan yok! Hep çelişkiler içindeyim aslında, ‘ALGI’da çelişkiler. Fedakarlık kelimesinden de hiç hoşlanmam. Bir şeyleri feda etmek.  Kelime olarak bile rahatsız edici geliyor. Büyüklerimizin çok yaptığı bir şey ama ben bu anlamda kendimin farkında olarak büyüdüm. Öyle kimse için de kendimi feda etmek istemem.”

İlk sinema filmi: Ersin Pertan/ Mazi Yarası

Aşka bakışı: “Aşk çok güzel şey! Hep olsa hayatımda daha ne isterim ki? Fakat zor. En çok ilk flört dönemini seviyorum. Dünyam değişiyor; daha mutlu, heyecanlı ve güzel bakıyorum her şeye ve herkese. Fakat ilişki çok zor geliyor. Kişilik savaşları, devamlı birlikte olmaya çalışmak, kadın erkek farklılıkları, alınganlıklar. Daha saymaya devam edebilirim bana bırakırsanız.  Bütün ilişkiler zamanla sevgiye dönüşüyor, heyecan bitiyor. Aşk olmadan da gerçekten sadece dostluk duygusuyla bir ilişkiyi sürdürebilirim. İlişkide kısıtlanmak ise asla gelemediğim bir şey. Bunu toplum da yapsa, annem, babam da yapsa tavrım aynı olur. Ben iyi eğitim aldım, kendini gayet iyi koruyabilecek bir bireyim. Kimsenin beni kısıtlamasına, yargılamasına gelemem. Korunmaya muhtaç varlıklar değiliz biz.”

Hayata bakışı: Hayatı sevmenin kendini sevmekle başladığını düşünüyor.  Çağımızın en büyük vebası yalnızlık. Bütün düzen seni yalnızlığa sürüklüyor, insan yalnız sanıyor kendisini. Bundan kurtuluş formülü nedir bilmiyorum. Büyük resmi o kadar göremiyorum. Kendi adıma bir formül söylemem gerekirse, açıkçası farkındalığımı yüksek tutup beni hayattan soğutacak durumlardan uzak durmaya çalışıyorum. Bence kişisel olarak yapabileceğimiz en iyi şey, her ne yapıyorsak onu en iyi şekilde yapmak. Çünkü öbürleri zaten kontrolümüzün dışında gelişiyor ve müdahale edemiyoruz. Ben kendi küçük dünyamda maddi ve manevi olarak kendimi iyi ve ayakta tutmaya çalışıyorum.”

İş hayatına bakışı: Oyunculuk serüveninde, havlu attığı zamanlar çok olsa da vazgeçmedi. “Oyunculuk serüveni her yeni oyuncu adayında olduğu gibi benim için de seçmelere girmemle başladı. Çok zor ve yıpratıcı bir süreç tabii ki. Kendini kanıtlamaya çalışmak için diğer adaylarla devamlı rekabet içerisinde olmak zor. Tabii bir de sürekli seçilen olma derdi içindesiniz. Kendinize olan azıcık güvenini her seçmede tekrar tekrar yılmadan toparlamak ve sürekli denemek zorundasınız. İlk seçmelerde o kadar heyecanlanıyordum ki ezberimi aklımda tutamıyordum, ezberi tutsam oyunu beceremiyordum. O kadar ret cevabı aldım ki anlatamam! Biliyorum çok enteresan bir hikâye değil, birçok oyuncunun başına gelen şeyler ama insanın kendi başına gelenler o anda sadece ona oluyormuş gibi hissettiriyor hep. Sanat filmi diye bir şey ayırdılar ve bize aşırı sıkıcı filmler izlettiler. Çok sıkıldık onlardan. Kieslowski, ‘Sinema dünyayı değiştirmez. Dünyayı değiştirecek olanlar o filmleri izleyen insanlardır,’ demiş. Sinema beni çocukluğumdan beri inanılmaz mutlu eden bir şey. Favori filmlerimden biri; ‘Nothing Hill’dir ve çok da tatlıdır. Bize şöyle bir şey empoze edildi: ‘Sanat filmi sıkıcıdır.’ Adam omlet yapar, gerçekten yapar. Gerçek zamanlı sevişirler vs. Ben bunu seven birisi değilim. Bir sürü film çekiliyor. Aralarından seçelim. Sadece sinemada değil tiyatroda da aynı. Yıllardır aynı ses tonlarıyla oynanan oyunlar izliyoruz. Adamın yurtdışına kurduğu sahnede yok yok. Her şey bu kadar gelişmişken sen hâlâ 1950’lerdeki gibi filmler çekemezsin. Özellikle çıplaklık gerektiren sahneler oyuncu için zor. Benim için çok zor. Bazıları daha rahattır belki ya da başka kültürde yaşıyor olsaydım çıplaklık bana daha normal bir şey gibi empoze edilseydi belki böyle hissetmeyecektim. Benim yönetmene, sete ve senaryoya çok güvenmem gerekiyor ki böyle bir şeyin içine gireyim. Kendimle, oyunculuğumla, o sahneyi kotarabilmemle ilgili bir durumdan bahsediyorum.”

Kariyer planı: Canlandırdığı her karakter onun için özel. Kariyerinde mümkün olduğunca farklı rolleri canlandırmayı istiyor. “Canlandırdığım her karakteri özene bezene var ettim. Bazılarını çok sevdim, bazılarını ise sonradan sevdim. ‘Bu da böyle bir rol’ diye sevdiklerim oldu. Ceylan Özçelik’in yazıp yönettiği ‘Kaygı’ adlı filmdeki Hasret karakteri ile kendim arasında çok benzerlikler buldum. Galiba bu nedenden ötürü de onu ayrı bir sevdim. Uzun vadede kendi yazdıklarımı oynama hayali var aklımda. Tabii vakit ve nakit meselesine bağlı bu. Her şeyi biraz akışına bırakıyorum son zamanlarda. Ayrıca senaryo yazıyorum. Arkadaşlık üzerine soft bir komedi yazdık. İstiyoruz ki internete satalım. İnterneti kurtarıcı bölge olarak gördüğüm için orayı desteklemek istiyorum. Onun dışında bir tane sinema filmi yazdım. Kariyer planlaması çok yapmıyorum, daha çok zaman ne getirecek diye bakıyorum. Özellikle annemin ölümünden sonra plan yapmanın çok saçma olduğunun dank diye farkına vardım. Ölçüm sadece bir senaryo ile karşılaştığımda o senaryoyu sevip sevmemem.”

Gelecek Hayali: Cahide Sonku’nun hayatını bir sinema filminde oynamayı çok istiyor. “Ayrıca bir siyasetçiyi kamera önüne taşımak isterim. Ancak yapabileceğime inanmam lazım, aksi halde oynamam. Ayrıca oyuncu nötr olmalıdır bana göre. Taraf olunca inandırıcılığını kaybeder. Boşanmış bir çiftin kızıyım, dolayısıyla evlilik konusunda kötü bir örneğe tanıklık ettim. Her şeye rağmen evliliğe karşı değilim. Hayatı akışına bırakmak gerekir. Bakarsınız yarın birisi çıkar karşıma ve öbür gün nikah masasına otururum. Kalabalık bir ailem olsun istiyorum. İyi bir anne olur muyum bilemiyorum ama kötü bir insan olmadığıma göre fedakar bir anne olurum mutlaka.”

Kaygıları: Türkiye’de insanların çok mutsuz olmasını endişe verici buluyor. “Benim çevremde 10 kişiden yedisi mutsuz. Kalan üç kişi de belki mutlu taklidi yapıyor. Dünya bütün hızıyla dönüyor. Her şey ve herkes çok hızlı. Durum metropollerde yaşayanlar için daha da fena. Yeniye alışamadan daha yenisi hatta en yenisi geliyor. Kocaman bir çemberin içinde dönüyoruz. Almak, hemen tüketmek ve tekrar almak normal olan artık. Zaten bize dayatılan da bu. Duygular da sapıtıyor haliyle. Aşk, sevgi ve hüzün hepsi birbirine giriyor. Bugün ayrılık acısı yaşayan bir saat sonra unutuyor ve hemen başka birine kapılabiliyor. Ve bence en tedirgin edici kısmı da bu; ne diyebilirim ki!”

Neye tahammül edemez? En tahammül edemediği şey; bir insana dış görünüşü üzerinden yapılan zorbalık. “Kadınlara çok ciddi bir güzellik faşizmi uygulanıyor. İnsanları ille de belli bir kalıba oturtma çabasını anlamıyorum. Herkes birbirine benzer oldu. Oturduğum bir masada tüm kadınların birbirine benzemesi beni çok rahatsız ediyor. Bu, kadınlara uygulanan güzellik faşizminin bir sonucu. Sonra da herkes oturduğu yerden vücuduyla oynayan, sürekli botoks yaptıran kadınları eleştiriyor. Çünkü siz bu dayatmalarınızla kadınların psikolojisinde bitmeyen bir eksiklik duygusu yaratıyorsunuz. Ne bekliyorsunuz bunun neticesinde yani!”

Rol modeli: Akıl hocası kaybettiği annesiydi. “Annem vardı, en büyük akıl hocamdı. Vizyonu çok geniş bir kadındı, onun eksikliğini inanılmaz hissediyorum. Fakat bana miras bıraktığı iki-üç kişi var çevremde ailemden.”

Doğa ile ilişkisi: Çok çalıştığı dönemlerde tahammülsüzleşiyor ve öyle anlarda şehirden kaçmayı tercih ediyor. “Şehirde her şey çok hızlı ama her şey.  Yemek yiyorsun hızlı, iş yapıyorsun hızlı. Ege’ye kaçıp orada zamanın nasıl yavaşladığını, hayatın ritminin nasıl gevşediğini görmek bana iyi geliyor. Kendime dönüyorum.”

Sosyal medya ile arası nasıl? Uzun süre sosyal medyayı kullanmayı reddetse de yeteri kadar kullanmayı tercih ediyor. “Bana göre oyuncu gizli kalmalıydı, özel hayatım bilinmemeliydi ki seyirci oynadığım role inansın. Ben öyle öğrendim. Ama dönem çok değişti. Bugün kaçınılmaz bir şey gibi algılanıyor. Ne var ki inanılmaz şuursuzca kullanılıyor. Birilerini karalamak o kadar kolay oldu ki. Medeni kuralları tekrar öğretmek gerekiyor belki de insanlara. Kimse oturduğu yerden, bir telefonun ucundan tanımadığı birine küfredemez. Bunu aklım almıyor.”

Hangi filmden etkilendi? Kirli Para

Takip ettiği diziler: Game of Thrones

Kendini en mutlu hissettiği şehir: Berlin

TELEVİZYON DİZİLERİ  

2008 /2009- Baba Ocağı / Kısmet Kılıçparlar

2010 – Dürüye’nin Güğümleri / Hayriye Gülbayır

2011 – Keşanlı Ali Destanı / Fehime

2012 – Annem Uyurken / İclal Aycan

2013/2014- Galip Derviş / Hülya Uçar

2015- Ayrılsak da Beraberiz / Berna

2016- Hayat Sevince Güzel / Zarife Toprak

2017 – İsimsizler / Dr. Elif Toprak

2020 – Hizmetçiler / Atiye Kulaksız

2020 O Yakıcı Bakışlar / Kendisi – Sunucu

2021- Acans / Mutlu

SİNEMA FİLMLERİ  

2009 – Mazi Yarası / Sevda

2013- Kedi Özledi / Kıymet Sönmez

2014- Guruldayan Kalpler / Vicdan

2015 – Yok Artık! / Melis

2015- Sucu Kamil/ Merve

2017 – Kaygı / Hasret

2016- Kaçma Birader: Taksim Yolcusu Kalmasın! / Esma Tunçbilek

2017- Kayseri Aslanı: Çin İşi / Zehra

2017 – Cingöz Recai: Bir Efsanenin Dönüşü /Hülya

2018- Aşk Masalı/ Masal (TV Filmi)

2020- Nasipse Olur / Günfer Öztürk

2021- Ali’nin Tabiatı/ Meryem

TİYATRO OYUNLARI

2019- 10 Saniye

ÖDÜLLERİ   

2014- 19. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri / Yılın En Başarılı Komedi Kadın Oyuncusu / Kedi Özledi

2016- 21. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri / Yılın En Başarılı Komedi Kadın Oyuncusu / Guruldayan Kalpler