Muhteşem Yüzyıl- Kösem Sultan- Beren Saat Bu Rol İle Kötülükler Kraliçesi Olacak!
Muhteşem Yüzyıl veda ederken arkasından gelecek, Osmanlı İmparatorluğu’nun en acımasız kadını olanKösem Sultan yapımının fragmanını heyecanla izlemiştik. Kısacık fragman bize ipuçlarını vermiş, ama Tims Productionbu konuda sus pus olmuştu. Beren Saat’e benzetildi Kösem Sultan’ın küçüklüğü ama firma bunu ısrarla yalanladı ve sonuç tabi ki Beren Saat, Kösem Sultan oldu.
Osmanlı Tarihi konu olduğunda akıllara ilk gelen hususlardan bir tanesi, Osmanlı Sultanlarının kadınların etkisinde kalarak kararlar vermesi, ülke yönetiminde kadınların etkili rüzgarları geliyor. Kimi zaman kasırga, kimi zaman Meltem esintisiyle oluşan bu etkinin en önemlilerinden biridir Kösem Sultan. Kınalı parmaklarla çevrilen entrikalar bazılarının boğazına bir ilmek olarak düğümlenmiştir ki bunun en acımasız örneği de Haseki Mah-Peyker Kösem Valide Sultan’dır.
Beren Saat’in bu projeyi kabul edişindeki sebeplerden biri de Kösem Sultan’ın acımasız, sinsi yüzünü tanıması olmalı. Sanatçı bu rolü ile belki de kendi tarihindeki en acımasız role bürünecek. Bu da Beren Saat’in dünya çapında sevenlerine, sanatçının adının ölümsüz bir biçimde yazılması ile sonuçlanacak muhteşem bir hediye olacaktır. Rolünü oynadığı Kösem Sultan bebek yüzüne karşı, Şeytana pabucunu ters giydiren bir karakter, ama oyuncu bu rol için çok çalışmalı çünküSelda Alkor’un canlandırdığı Kösem Sultan’ın etkisinden hala kurtulamayanlarımız var. Haliyle bir kadının melek yüzünün arkasındaki gizli Şeytan’ı Beren Saat bize nasıl aktaracak? Asıl merak ettiğimiz konu da bu! Ben; Beren Saat’e inanıyorum, bence oyuncu “En azılısından bir Kösem Sultan” sergileyecek bizlere.
Şimdi biraz KÖSEM SULTAN kimmiş ona bakalım:
Yavuz Sultan Selim Hân’ın (1512-1520) muhtereme eşi ve Kanunî Sultan Süleyman’ın (1521-1566) annesi Hafsa Hatun’un vefatına kadar, haremdeki kadınlar devlet işlerine karışmazken, karışamazken ve dahi karıştırılmazken Hafsa-Hatun’un 19 Mart 1534 Perşembe günkü vefatından sonra, Kanunî’nin gözdesi Hürrem-Sultan Harem’i ele geçirmiştir. Kadın Saltanatı’nın ilk ateşini yakan Sultan kendi evlatları ve canı için bir İmparatorluğun yıkılışına sebebiyet vereceğini sanırım hiç aklına getirmemiştir. Kurulan bu kadınlar saltanatı sonraları 2. Selim’in (1566-1574) karısı ve 3. Murad’ın (1574-1595) anası Nûr-Bânû Sultan’la devam etmiştir. Nûr-Bânû’yu 3. Mehmed’in (1595-1603) annesi Safiye-Sultan,1. Ahmed’in (1603-1617) karısı Mâhpeyker Kösem Sultan takip etmiş ve bu kadınların kirli, kanlı ve karanlık işleri Devlet’e pek pahalıya mal olmuştur.
Dev imparatorluk, ilk Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde kadınlar saltanatına sahne olmuştur. Saraya giren kadınların kimisi aşkları, kimileri iktidar hırsları, kimileri ise farklı amaçlar peşinde koşmuşlardır. Bir döneme “EN ACI” mührünü basmış olan Kösem Sultan’dır.
Kocası Sultan 1. Ahmed ve oğulları 4. Murad (1623-1640), Sultan İbrahim (1640-1648) ve torunu 4. Mehmed (Avcı Sultan Mehmed 1648-1687) devirlerinde elli yıla yakın, kınalı parmaklarını kendi menfaati için devlet idaresine sokmasını becerebilen Mâhpeyker Kösem Sultan’dır.
Haseki Mah-Peyker Kösem Valide Sultan(1590-1651): Osmanlı devlet yönetiminin en önemli kadınlarından biri olmuş olan Kösem Sultan- Haseki Sultan ve Valide Sultan adlarını almış hanım Sultanlardandır. Adının Anastasya ve Nasya olduğundan bahsedilen bu kız çocuğu küçük yaşta yetim kalmış. Bosna Beylerbeyi tarafından saraya takdim edilmiş, eğitim ve öğretiminin arkasından Sultan 3. Mehmed’in oğlu 1. Ahmed’e haseki olmuştur. Kösem Sultan, güzelliği ile değil; ince, zarif, sempatik, nezaket kurallarını iyi bilmesi ile tasvir edilir.
1. Ahmed’in 21 Aralık 1603 Pazar günü (cülûsundan) tahta çıkmasından 20 gün sonra Safiye Sultan’ın Topkapı Sarayı’ndan Bâyezid’da (şimdiki İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu mahalledeki) Eski-Saray’a gönderilmesinin ardından (saltanat değişikliklerinde bu nakil âdettir). Harem-i Hümâyûn’a, Kösem Sultan hâkim olmuş, öylece Safiye Valide Sultan’ın korkunç icraatı son bulurken; Kösem Sultan’ın marifetleri boy göstermeye başlamıştır.
Mahpeyker Kösem Sultan, 28 yaşına geldiğinde saltanatta kendine yer buldu. Kimilerine göre Moralı, kimilerine göre ise; bir Ortodoks rahibinin kızı ( durmadan bahsedilen bir rahip hikayesi gene karşımıza çıkıyor) olan Kösem Sultan; güzelliğinin, zarafetinin yanı sıra, hayrat işlerinde de öncülük etmiştir. Saltanat sahibi kadınlar arasında en ihtiraslı kadın olarak bilinmektedir. Hasekiliği döneminde kendisine Kösem; (Sürüler önünde, rehber olarak yürüyen) denilmiştir. Bir diğer rivayet; Safiye Sultan, Kösem Sultan’ı ilk hamamda gördü ve tüysüz, narin vücudu karşısında ona “Kösem” lakabını taktığıdır.
Kösem Sultan, namı diğer Anastasya; I. Ahmet’in dikkatini çekerek kısa sürede kendinden kıdemli olan hasekilerin önüne geçmeyi başarmıştır. Böylece sarayın en güçlü kadını olmuştur. Evliliğinden Murat, Süleyman, İbrahim ve Kasım adında şehzadelerin yanı sıra; Ayşe ve Fatma isminde sultanlar da dünyaya getirmiştir. Cariye olarak girdiği haremden, daha sonra padişah olarak 1. Ahmet unvanını alacak şehzade ile evlenmiş, doğurduğu çocuklardan ikisi 4. Murad ve I. İbrahim isimleri ile tahta oturmuş, Hürrem Sultan’ın yolunda ilerleyen en güçlü kadın figürlerinden biridir. Cariye olarak Topkapı Sarayı’nın haremine girmeden önceki hayatı hakkında sadece rivayetler vardır. Rum ya da Bosna asıllı olduğu rivayetlerinin en son nokta konduğu kayıtlı bilgi 1590 yılında Anastasia adı ile doğduğu, Bosna Beylerbeyi tarafından İstanbul’a kızlarağasına gönderiliş olduğudur. Zekasının kıvraklığını ve yeteneğini fark etmek için aslında 1. Ahmet’i ele geçirişini göz önünde bulundurmak lazım. 1. Ahmet; koyu dindar ve aynı zamanda devlet yönetiminde yetenekli bir padişahtı, 15 yaşında I. Ahmet’e gözde olmuş ve daha önce bu mevkie yerleşmiş bütün kadınları ekarte etmiştir.
Saray kayıtlarında: 4. Murad, Süleyman, İbrahim, Kasım adlarında 4 erkek, Ayşe, Fatma adında 2 kız çocuğu bulunmaktaydı. Tarihçilerin, tarihe not aldıkları Kösem Sultan; huzurlu hayatı seven, tasavvufa meraklı, I. Ahmet ile dergahları gezen, kocasının en gözdesi, çocuklarının biricik annesiydi. Çocuk yaşta taht sahibi olan I. Ahmet, çok kuvvetli bir kişilikti, babasının isminin anıldığı gibi anılmamak adına çok çaba sarf etmiştir. I. Ahmet karısını pek de ülke meselelerine karıştırtmamış ama arada karısının isteklerini de yerine getirmeyi ihmal etmemiştir. 27 yaşında eş I. Ahmet’i kaybeden Kösem Sultan eşinin ölümü karşısında çok üzülmüştür.
Mâhpeyker Kösem Sultan’ın marifetleri (!) üzerinde dikkatle durulmalı, bu kadının, haremdeki güçle devlet işlerine müdahalesinin nelere mal olduğu iyice gözlemlemelidir. Sultan 1.Ahmed’in vefatında (21/22 Kasım 1617 gecesi)/ Yeniçeri Ağalarına dayanarak Osman Gazi’den itibaren babadan oğula geçen taht kuralını, yani saltanattaki verâset usulünü bozarak ekberiyyet kaidesine bağlayıp hânedânın en yaşlısının tahta çıkmasını Kösem Sultan sağlamıştır. Kurdun aklı olayları işte bu aşamada hazırlamaya başlamıştır.
I.Ahmet’in ölümünden sonra kayınbiraderi I. Mustafa ve sonrasında kocasının başka bir kadından olma oğlu Sultan II. Osman zamanında devlet işlerinde etkinliği arttı. II. Osman yaşı çok genç olmakla birlikte Kösem Sultan’ın devlet işlerine çok karışmasından rahatsız oldu ve muhtemelen annesi Valide Sultan Mahfiruz Hatice Sultan’ın da etkisiyle onu eski saraya gönderdi. 6 yıl Eski Saray’da ikamet etti. Eski Saray, iktidarda gözden düşenlerin buluştuğu, hayatlarının bir bölümünü geçirdikleri sırça maphushaneydi. Zaman zaman, Valide-i Muazzama, Sahibet-ül Makam, Valide-i Kebire sıfatlarıyla da anılan Kösem Sultan, oğulları 4. Murat ve İbrahim ile torunu 4. Mehmet döneminde uzun yıllar devlet yönetiminde etkili olmuştur. Ancak 1. Ahmet döneminde siyasi işlere fazla bulaşmamış; ama çoğu zaman da sözünü yerine getirtmiştir. I. Ahmet’in ölümü sonrasında adet üzere eski saraya gitmiş olmasına rağmen; 1. Mustafa’yı ve 2. Osman’ı etkisi altına alarak devlet işlerine karışmıştır. Tarihçilerin belirttiğine göre; Mustafa’nın tahttan indirilişinde Kösem Sultan’ın ciddi girişimleri olmuştur.
Saltanatın en yaşlısının başa geçmesine Kösem Sultan neden göz yumdu ve hatta bu kuralı icad etti? Sultan 1.Ahmed’in vefatında yedi oğlu hayatta olup, bunların en büyüğü, Şehzâde Osman (Genç Osman)dır. Devam eden verâset usulüne göre Veliahd Genç Osman’dır. Saltanat onun hakkıydı. Fakat Genç Osman, Kösem Sultan’dan değil Mâhfîrûze Haseki’den doğmuştur. Genç Osman’ın saltanatında elbette Mâhfîrûze Haseki “Valide Sultan” olacak, Genç Osman’ın ölümüyle evlâdları tahta çıkacak, saltanat böylece devam edecekti. Haliyle de Kösem Sultan “Valide Sultan” olamayacaktır. Genç Osman’ın şehzâdeleri olmasa bile, üvey kardeşi Mehmed’ “Veliahdlığa” yükselecek, onun evlâdlarının tahta çıkışlarıyla Kösem-Sultan’ın oğullarına da taht yolu hiç açılamayacaktı. Başka bir durum ki bence en önemlilerinden biri, Mâhfîrûze hasekinin oğullarının Kösem’in oğullarını (IV. Murad ve yanlış olarak “deli” diye anılan İbrahim) öldürtme korkusudur. Sonradan can mı canan mı ya dönüşecek bu hesabı önceleri kendi çocuklarının canı için yapmış olduğunu sanıyorum, en azından inanmak istiyorum.
İktidarın merkezinden kovulmuş ve gözden düşen sultanlar arasındaki yerini almış olan Kösem Sultan,bu çeşit ihtimallere tahammülü yoktur. Taht yolu onun oğullarına açılmalı ve Kösem de, “Valide Sultan”, “Saltanat nâibesi” gibi önemli mevkilerde saltanat sürmeliydi. Bu amaç uğruna veraset usulünü değiştirdi ve saltanatı da, hilâfeti de şer’an caiz olmayan 1. Mustafa’yı Ocak Ağalarına dayanarak tahta çıkardı. 1. Ahmed’in kardeşi ve 3. Mehmed’in oğlu olan 1. Mustafa akıl hastası idi. Bu hastalığına Kâtib Çelebi ve Müneccimbaşı gibi önemli kaynaklar belirtmektedir. Saltanatı ancak doksan altı gün sürmüş ve 26 Şubat 1618 tarihinde ( hal’edilmiş)tahttan indirilmiş, aynı gün Genç Osman, “2. Osman” unvanıyla tahta çıkmıştır.
Genç Osman’ın cülûsunu, Mâhpeyker Kösem Sultan’a rağmen, Dâr-üs-Saâde Ağası Hacı Mustafa Ağa ile Sadâret Kaymakamı Sofu Mehmed Paşa ve Şeyhülislâm Hocazâde Esad Efendi gerçekleştirmişlerdir. Kişiliği her yönü ile başlı başına incelenmesi gereken ve Osmanlı padişahlarının büyüklerinden sayılan Genç Osman’ın saltanatı dört sene, dört ay yedi gündür. Tarihimize “Hâile-i Osmaniyye” (Hâile-Fâcia) diye geçen olay sonunda 20 Mayıs 1622 Cuma günü Yedikule Zindanı’nda şehid edilen, Genç Osman’ın ardından tahta yine akıl hastası 1. Mustafa çıkarılmış ve böylece Kösem-Sultan’ın plânı yeni bir safhaya girmişti.
Mustafa’nın bu ikinci saltanatı bir sene, üç ay yirmi iki gündür. 1623 yılının 10 Eylül Pazar günü Kemankeş Ali Paşa’nın çabaları ile ikinci defa tahttan indirilmiş ve 4.Murad’a saltanat yolu açılarak anası Kösem-Sultan muradına ermiştir.
Genç Osman’ın tahttan indirilmesi ve tekrar yerine geçen I. Mustafa’nın da tekrar tahttan indirilmesi üzerine nihayet kendi oğlu IV. Murat’ı tahta çıkarttı ve Valide Sultan olarak Topkapı Sarayı’na yerleşti. Özel bir tören ile makamına getirilen Kösem Sultan amacına ermişti. 11 yaşında tahtın heybetinde kaybolan minik padişaha, annesi Kösem Sultan akıl vermekteydi. Oğlunun henüz on bir yaşında olması, iktidar hırsıyla yanıp tutuşan Kösem Sultan için bulunmaz bir fırsat olmuştur. 4. Murad on bir yaşını bir ay, on beş gün geçe tahta çıktığında Kösem-Sultan’ın beklediği gün gelmiş, “saltanat nâibesi” olmuş, oğlunun çocukluk ve gençlik çağlarında tam 10 yıl devlet idaresini elinde bulundurmuştur.
Aradan geçen yıllarla anne egemen yönetime oğul IV. Murat el koydu, padişahın İstanbul’da olmadığı zamanlar idarenin keyfini süren yine Kösem Sultan oluyordu. 10 Şubat 1432 Salı günü, patlak veren ve Vezir-i-a’zam Müezzin-zâde Hafız Ahmed Paşa’nın parçalara ayrılarak öldürülmüş. Topal Recep Paşa İsyanından sonra ancak 8 Haziran Salı günü devlet idaresine hâkim olan Kösem Sultan’ın vesayetinden kurtuldu. Sultan 4. Murad ilk iş olarak, annesi ile Ocak zorbalarını tasfiye ederek 1. Mustafa anarşisine son vermek olmuştur. 4. Murat döneminin en önemli işlerini, bu döneminde gerçekleştirmiş, “Hicrî bin tarihinden sonra gelen padişahların büyüklerinden” sayılmıştır.
Annesinin faaliyetlerinin pek çoğuna izin vermese de etki altında kaldığı da bir o kadar çok olmuştur. Kösem Sultan, devleti perde arkasından yöneterek bu fırsatı değerlendirmiştir. Kösem Sultan’ın saltanatı her zaman gizli gizli sürmüştür.
Kösem Sultan; İktidarı ele geçirme teşebbüsünde bulunan Kasım ve Süleyman’ın, IV. Murat tarafından katledilmesine engel olamadıysa da İbrahim’in katlini; onun saltanat yükünü kaldıramayacak kadar aciz olduğunu ileri sürüp, katledilmesine mani olabildi.Bazı tarihçiler der ki; 4. Murat, İbrahim’i öldürerek Kırım Hanı’nı tahta geçirmeyi düşünmüş; ancak Kösem Sultan buna mani olmuştur. Ne şans ki, padişahın genç yaşta ölümü üzerine tahta Kösem Sultan’ın diğer oğluİbrahim çıktı. Sürekli öldürülme korkusu yaşadığı için psikolojisi bozuktu ve bu durum Osmanlı’da yönetim boşluğu doğurmuştur.4. Murad’ın 8/9 Şubat 1640 Çarşamba/Perşembe gecesi genç yaşında (28 Yaşında) vefatı Kösem Sultan’ı üzmemiş, kendisini ve taraftarları oğlunun ölümü ile bu haris kadına tekrar saltanat naibeliği yolunu açacağını hesaplayıp sevindirmiştir.
Şehzade İbrahim’e kardeşi 4. Murat’ın öldüğü haberi geldiğinde; sürekli katledilme korkusu yaşadığı için iktidarda gözünün olmadığını belirterek kardeşi Murat için sağlık temennisinde bulunmuştur. Bu durum karşısında Kösem Sultan, korku ve panikten dolayı kapısını kilitleyen (zindan özelliğinde odalarda yaşamaktaydılar) İbrahim’in odasına girerek; Murat’ın öldüğünü, tahta geçme sırasının kendisine geldiğini söyleyerek İbrahim’i zor da olsa odasından çıkarmıştır. Öldürülme korkusu İbrahim’i öylesine sarmış ki; kardeşi Murat’ın cesedi kendisine gösterilmesine rağmen hala bunun bir oyun olduğunu düşünmüş ve bir kez daha tahtta gözünün olmadığını söylemiştir.
Dördüncü Murad’dan sonra Sultan İbrahim tahta çıkmış ve Kösem-Sultan bu oğlunun saltanatından tekrar siyaset sahasında boy gösterip saltanat nâibesi olarak sekiz buçuk yıl kadar marifetlerine (!) devam etmiştir.
Başkentte yeni çekişmeler baş göstermiştir: Kapıkulu askerleri, ulemalar, vezirler ve saray erkânı iktidarda daha fazla nasıl söz sahibi olabileceklerinin ince hesaplarını yapmaya başlamışlardır. Otorite boşluğu bu tür çekişmelere neden olduğundan; öteden beri yönetmeye hevesli olan Kösem Sultan harekete geçerek; bir kukla padişah olarak öne çıkardığı oğlu İbrahim döneminde yeniden devlet işlerinde aktif görev üstlenmiştir.I. İbrahim bir ölçüde dengesiz görünüyor ve kadınlarla olan ilişkilere ilgi duymuyordu. Osmanlı hanedanının devamını sağlama görevi büyük ölçüde Kösem Sultan’a düştü. Anne Kösem Sultan, zihninden ve tecrübesizliğinden üzüntü duyduğu oğlunu hem avutabilmek ve hem de Osmanlı hanedanının devamı için oğluna yeni cariyeler takdim etti. Saraya doluşan hasekiler ve cariyeler hazineye büyük yük getirmiş, saraydaki kadınlar arasında da şiddetli nüfuz çatışmaları baş göstermiştir. Bu hal öyle boyut kazanmıştır ki; Kösem Sultan’a bile cephe alınmıştır. Şeker Pare adındaki bir kadın, Kösem Sultan’a kafa tuttuğu için Kösem Sultan tarafından şiddetli bir şekilde dövülmüştür.
Padişah 1.İbrahim’in hem ruhsal sorunlarına çare bulmak hem de erkek evlat sahibi olması için ülkenin dört bir tarafından üfürükçüler, cinci hocalar davet edildi. Bu üfürükçülerin en ünlüsü Cinci Hoca lakabıyla tanınan Safranbolulu Karabaşzade Hüseyin Efendi’ydi. I. İbrahim’in tahta çıkmasından 2 yıl sonra Şehzade Mehmed, Şehzade Süleyman ve Şehzade Ahmed dünyaya geldi. En nihayetinde hanedanın devamı sağlanmış oldu. Kösem Sultan buna karşılık olarak Hüseyin Efendi’ye Safranbolu da daha sonra cinci hanı olarak anılacak hanın yapım masraflarını karşılayacak para verdirmiştir. Hatta Cinci hoca o kadar güçlendi ki Cinci Hoca’nın öldürülmesinden sonra hazineye aktarılan paralar askere cülus olarak dağıtıldı ve bu paralar halk arasında ‘cinci hoca akçesi’ diye anılır oldu. Padişahın takdim edilen cariyelerle oynaşması Kösem Sultan’ın idareyi elinde tutmasına yardımcı oluyordu. Fakat bazı hasekilerin tesiri ile Kösem Sultan, oğluna artık söz geçiremeyecek duruma gelmiştir. İktidarda etkisinin hızla yok olduğunu gören Kösem Sultan. Topkapı Sarayı’ndan uzaklaşmış; fakat devlet işlerine karışmaya devam etmiştir. Artık İbrahim’in tahttan indirilmesi; yerine Mehmet’in geçirilmesinin şart olduğu düşünülmüştür. Bu fikri ortaya atan Sadrazam Salih Paşa, düşüncesinin Sultan İbrahim’e gitmesi sonucunda katledilmiştir. Bu tezgâhta yer alan annesi Kösem Sultan, oğlu İbrahim tarafından önce Rodos’a sürgün edilmek istenmiş, bunu başaramayınca da Florya’daki İskender Çelebi Bahçesine sürgün edilmiştir.
Oğlunun gazabına uğrayan Kösem Sultan, sürgün edildiği yerde de boş durmayıp; ocak ağalarının ve yeteneksiz vezirlerin sebep olduğu yolsuzluklardan oğlunu sorumlu göstermiştir. Gözünü iktidar hırsı bürüyen Kösem Sultan, bununla da yetinmeyip, Sadrazam Ahmet Paşa’ya giderek; “Bu beni ve seni sağ bırakmaz. Ailem harap oluyor, devlet elden gidiyor. Bunun hakkından gelelim de şehzadeyi cülus ettirelim” diyerek planını açıklamıştır. Kendisini büyük bir kumpasın içinde gören Sadrazam Ahmet Paşa, Kösem Sultan’ın bu teklifine ret cevabı verince; Kösem Sultan son çare olarak Ocak Ağalarıyla görüşmeye başlamıştır. Bu isteğe karşı Ocak Ağaları da işbaşındaki sadrazamı azlettirip, onun yerine kendilerine yakın, işlerini rahatça yaptırabilecekleri birini sadaret makamına getirmek istemişlerdir. Bu konuda anlaştıktan sonra, padişahı tahttan indirme planları yapmışlardır. Ancak; halkın sevgisini kazanmış padişaha karşı doğrudan cephe almaktan çekinmişlerdir. Çünkü halk, sevdikleri Genç Osman’a yapılan haksızlıkları unutmamış ve bundan dolayı ocağa karşı kin ve nefret beslemişlerdir.
Ocak ağaları ve askerler anlaşarak sadrazamın azli ve katli için Şeyhülislamdan fetva istemişlerdir. Bu durumu tez zamanda öğrenen Padişah İbrahim, Şeyhülislama bir haseki göndererek askerlerin dağılmasını istemiştir. Ancak Şeyhülislam, haseki vasıtasıyla Padişahtan sadrazamı teslim etmesini istemiş; aksi halde sonunun hiç iyi olmayacağını bildirmiştir. Bu sıkıntılı gelişmeler karşısında çaresiz kalan Sultan İbrahim, sadrazamı azledeceğini ancak onun canına dokunmayacağını bildirmiştir. Yeni Sadrazam Mehmet Paşa ise, Ocağın bunu kabul etmeyeceğini, Ahmet Paşa’nın öldürülmesini istediğini bildirmiştir. Padişah, oynanan bu oyunlara hiddetlenerek tüm olanlardan Mehmet Paşa’yı sorumlu tutacağını ve kendisiyle mutlaka hesaplaşacağını bildirmiştir. Korkuya kapılan Mehmet Paşa, evine kapanıp, sadaret mührünü Ocak Ağalarına Teslim etmiştir. Ocak Ağaları ise, padişahtan korkmasına gerek olmadığını, asıl amaçlarının padişahı devirmek olduğunu söylemişlerdir. Can korkusu yaşayan Ahmet Paşa ise sığınacak bir yer bulamamış, sığındığı son yerde de ihanete uğrayıp, katledilmiştir. Cesedi, At Meydanı’nda bir çınar ağacının altına bırakılmıştır.
Sultan İbrahim’e isyan başlatılmış; Sarayı basan isyancılar Kösem Sultanla birlikte hiç bir şeyden haberleri yokmuş gibi davranarak dikkat çekmemeye çalışmışlardır. Çıkartılan Hal Kararı Padişaha ulema ve askerler tarafından tebliğ edilmiştir. Bu hal kararını kabul etmeyen Sultan İbrahim, ulemaya tepki göstermiştir ancak zorla tahttan alaşağı edilerek hapse atılmıştır. Kösem Sultan ve işbirlikçileri Sadrazam Sofu Mehmet, Şeyhülislam Abdürrahim ve yandaşları, Sultan İbrahim’in katli için harekete geçmiştir; ancak Saray Halkı cinayete seyirci olmamak için kaçmışlardır. Hatta Cellât Kara Ali dahi kaçmıştır; ancak yakalanarak sadrazam tarafından dövülerek Sultan İbrahim’in hapsedildiği yere kadar sürüklenerek götürülmüştür. Ancak Sultan İbrahim anasının marifetlerine (!) son verince, oğlunu kapısı pencereleri örülmüş bir odaya tahttan indirip kapatan Kösem, on gün sonra bu odada, Evliyâ Çelebi’nin ifadesiyle “neûzu b’illah yüzünden bir zerre nûr kalmayan cellâdbaşı Kara Ali’ye oğlunu boğdurmuştur!
Sultan İbrahim, elinde Kuran ile isyancıları karşılayarak Şeyhülislama; “Bak Abdürra-him, Yusuf Paşa senin dinsiz, imansız ve fitnekar bir herif olduğunu söyleyip, seni sağ bırakmamamı söylemişti. Seni öldürmedim; çünkü Allah’tan korktum. Meğer sen beni öldürecekmişsin. İşte Kitabullah, beni ne hüküm ile öldürürsünüz, zalimler!” diye bağırmıştır. Bu, Sultan İbrahim’in son seslenişi olmuştur. Sultan İbrahim’i tahttan indiren ve onu katledenler, yaptıkları bu canavarca olayı meşrulaştırmak için onu “Deli” ve “Kadın Düşkünü” olarak göstermişlerdir. Halk, dertlerini dinleyen, din adamlarıyla sürekli görüşen Padişahlarının katledilmesi sonucunda gözyaşı dökmüştür.
Böylece öz evlâdının katili olan Mâhpeyker Kösem Sultan, daha sonra torunu 4. Mehmed (Avcı Sultan Mehmed) in 8 Ağustos 1648 günkü cülûsunda da rol oynamıştır. Yedi yaşının içinde tahtta çıkan 4. Mehmed’in böyle çocuk yaşında cülûsu dolayısıyla ninesi Mâhpeyker Kösem Sultan yine saltanat nâibesi olup kınalı parmaklarını devlet işlerine sokmaya devam etmiş, Kösem’in ölümüne kadar üç yıl devam eden bu karanlık anarşi devri tarihimize “Ağalar Saltanatı” olarak geçmiştir!
İbrahim’in tahttan indirilerek yerine çocuk yaştaki Şehzade Mehmed’in padişah olması, Kösem Sultan’ın durumunu yeniden güçlendirmiştir. Kösem Sultan, dört padişah döneminde devletin en etkili kişisi olmaya devam etmiştir. Tam bir kadın diktası ile devlet yönetilmiştir.
Bu dönemde herkes kendisine “vâlide-i muazzama” diyerek saygı göstermiştir. Kösem Sultan’ın bu kadar güçlenip nüfuz kazanması ağaların yardımıyla olmuştur. Öncelikle Harem ve Dârüssaade ağalarını, akabinde de Yeniçeri ağalarını arkasına alarak idareyi yönlendirmiş, kendisine karşı olabilecek bütün güç odaklarını onlar vasıtasıyla bertaraf etmiştir.
4. Mehmed’in annesi Turhan Hatice Sultan’dır. Bu “Valide Sultan”ın Osmanlı tarihindeki yeri, baş tarafta isimlerini saydığımız valide sultanlar gibi karanlık, kirli değildir, şahsî menfaati için devlet idaresine müdahale etmemiş, “Valide Sultan”lığını hayırlı işlerde kullanmıştır.
Kösem Sultan’la Turhan Hatice Sultan arasında bir rekabet ortaya çıkar. Kösem Sultan bu durumun ancak yeni bir şehzadenin padişah olmasıyla değişebileceğini düşünerek Şehzade Süleyman lehinde çalışmalara başlar. Turhan Hatice Sultan’ın, durumu bir cariye vasıtasıyla öğrenmesi planı zarara uğratır. Ve bu “Valide Sultan”la “nine” ve saltanat nâibesi Kösem-Sultan arasında pek şiddetli bir rekabet vardır! Bu rekabetle Kösem-Sultan nasıl öz evlâdı Sultan İbrahim’i pek feci bir şekilde boğdurmuşsa, bu kere de torunu 4. Mehmed’i zehirletecek Turhan Hatice Sultan’ın “Valide Sultan”lığına son verecekti. Saliha Dilâşûb Sultan’dan doğan dokuz yaşındaki diğer Şehzâde Süleyman/2. Süleyman’ı tahta çıkarmaya niyetliydi. Tam işler istediği gibi giderken, olaya yerin kulağı karıştı ve Turhan Hatice Sultan olaya vakıf oldu.
Bu sırada ayaklanan yeniçeriler, Turhan Valide Sultan’ın saraydaki yardımcıları olan ağalarının Mısır’a sürgün edilmesini talep etmektedir. Tehlikeli durum karşısında harekete geçen Turhan Sultan, ağalarının da yardımıyla Osmanlı tarihinin belki de en kudretli kadını olan Kösem Sultan’ı ortadan kaldırtır.Mahpeyker Kösem Sultan, Turhan Hatice Sultan’ın adamlarından Baş-Lala Uzun Süleyman Ağa’nın tertibiyle, 354 yıl evvel 2/3 Eylül 1651 Cumartesi/Pazar gecesi Topkapı Sarayı’ndaki dairesinde, baltacı erlerinden “Deli Doğancı” ünvanlı Kuşçu Küçük Mehmed tarafından bir perde ipiyle boğulmuştur. Onun ölümüyle “devlet içinde devlet” misâli saltanat süren Ocak Ağaları’nın hâkimiyyeti de sona ermişti!
Bu arada otuz sekiz Ocak Ağası idâm edilmiş, Dördüncü Mehmed, babasının katlinde parmağı olan yetmiş kişiden hayatta kalanları temizlemiştir. Kösem’in muhteşem serveti de Hazine’ye irad kaydedilmiştir.
Kösem Sultan’ın cenazesi, kocasının Sultan Ahmet Camii’ndeki I. Ahmed türbesine gömüldü. Bu olaydan sonra Köprülü ailesinden sadrazamlariş başına geldi ve Valide Sultanların (padişahların anneleri) devlet siyasetindeki etkileri sona erdi.
Hayır işlerinde de öncülük etmeyi prensip edinen Kösem Sultan, etrafındaki fakirlere yardımlarda bulunmuştur. Her yıl Receb-i Şerif ayında tebdili kıyafetle arabaya binerek hapishanelere gitmiş; borcu yüzünden hapse düşen mahkûmların borçlarını ödemiş ve onların hapisten çıkmalarını sağlamıştır. Kösem Sultan, katil kişileri bu yardımlardan nasiplendirmemiştir. Yaptırdığı hayır işlerinin başında Üsküdar’daki Çinili Camii, Boğaziçi’nde Anadolu Kavağı, Sultan Selim civarında Valide Medresesi Mescidi’ni yaptırarak hizmete açmıştır. O dönemde Osmanlı’nın eyaleti durumunda bulunan Mekke ve Medine’ye de yardım elini uzatmış, fakir yöre halkına da hatırı sayılır yardımlarda bulunmuştur.
Hayatı romanlara, tiyatro oyunlarına, opera eserlerine konu olmuştur. Valide-i Muazzama, Sahibet-ül Makam, Valide-i Kebire sıfatlarıyla da anılan Kösem Sultan, oğulları IV. Murad ve İbrahim ile torunu IV. Mehmed döneminde uzun yıllar devlet yönetiminde etkili olmuş korkunç bir Hanım Sultan’dır.
Bu muhteşem tarihin ekranlarda peçesini açacağı günü merakla bekliyorum. Dönüşü gene muhteşem olacak!
Hayatta dönüşlerinizin muhteşem olması dileği ile…
http://blog.milliyet.com.tr/eceer
https://twitter.com/eceer6
https://www.facebook.com/pages/Ece-Er-%C4%B0le-Ba%C5%