Gain platformunda yayınlanan 10 Bin Adım isimli dizi ile yeniden hayranlarının karşısına çıkan Devin Özgür Çınar, Engin Günaydın ile partner oldu. Dizi, geniş kitleler tarafından beğenildi ve ikinci sezonu da çekilecek… Episode dergisine özel pozlar veren ve açıklamalar yapan Devin Özgür Çınar, televizyon dizileri konusunda hem eleştirilerini sıraladı hem de dikkat çeken bir benzetme yaptı.
“Dizi çekmek kürek mahkûmluğu gibi şu anda” ifadesini kullanan oyuncunun ‘kürek mahkumu’ benzetmesi aslında şu anda dizilerde oynayan tüm meslektaşlarını kapsayan bir ifade gibi anlaşıldı… Televizyon dizisi çekmenin zorluklarına da değinen oyuncu, şunları söyledi: ” Televizyon dizilerinin hızla yarıştığını, 100 sayfanın üstünü bir haftada çekmek zorunda olduklarını düşününce mukayese edilemez bence. Dizi çekmek kürek mahkûmluğu gibi şu anda.
Her birimin insan üstü çaba göstermek zorunda olduğu, büyük özverilerle yapılan, nitelikten ziyade niceliğin ön planda olduğu bir mecra. Dolayısıyla çok zor ve mantıksız. Bu tür kısa işlerde ayrıntılarla ilgilenecek vaktiniz, moraliniz ve yüksek motivasyonunuz oluyor. Sadece oyuncuların değil, her birimin işini severek yaptığı bir iş ortaya çıkıyor insani şartlarda çalışıldığında.”
Sektörde herkesin televizyon dizilerinin sürelerine yönelik şikayetçi olduğunu anlatan oyuncu, bu sorunun bir türlü çözülemediğinin da altını çizdi. Devin Özgür Çınar, “Bu sürelerin makul yerlere çekilmesi sektör için çok önemli bir adım olacak, yıllardır söylendiği gibi. Televizyon dizilerinde, ne kadar sevdiğim bir işi yaparsam yapayım, temelde hissettiğim şey değersizlikti. Senin ya da herhangi bir birimin işi sadece hızlı, daha hızlı olmak. Yaptığın işin, içine sinip sinmemesinin çoğunlukla pek kıymeti yok. Bu da işini istediğin gibi yapamamana sebep oluyor” diye konuştu.
Çok yetenekli ve kıymetli insanların sektörden elini çekmesinin altında da çözülemeyen bu uzun süre konusunun olduğuna değinen oyuncu, önemli bir iddiada da bulundu:
“Şu an çalışanların çoğunun isteği de bir süre sonra dizi çekmeyecek konfora erişebilmek; o yüzden sabrediyor ve o değersizlik duygusuna rağmen mecburiyetten çalışmaya devam ediyorlar. Bu da pek hoş bir manzara değil açıkçası.”