Sera Tokdemir, 11 Nisan 1981 tarihinde Mersin’de doğmuştur. Türk dizi, sinema ve tiyatro oyuncusu.
Adı: Sera Tokdemir
Doğum Tarihi: 11 Nisan 1981
Doğum Yeri: Mersin
Boyu: 1.68 m.
Kilosu: 51 kilo
Burcu: Koç
Göz Rengi: Mavi
Babası: Ahmet Tokdemir
Annesi: Serap Tokdemir
Çocuğu: Boran Göksel Gencer
Kardeşleri: Abisi var
Instagram: https://www.instagram.com/tokdemirsera/
Evcil Hayvanları: Atı var.
Ailesi: Mersin’de doğdu büyüdü. Ünlü at yetiştiricisi Ahmet Tokdemir’in kızıdır. Babası 2015 yılında vefat etti. 2003 yılında dönemin Beşiktaş kalecilerinden Göksel Gencer ile evlendi, bu evliliğinden Boran Göksel Gencer adında bir oğlu oldu. 2009 yılında eşinden ayrıldı. Eski eşin Göksel Gencer vefat etti. “Eşim Beşiktaş’ın eski kalecilerindendi. Karı-koca olabilmekle iyi insan olabilmek çok farklı şeyler. Göksel muhteşem bir insandı, aramız da çok iyiydi ve çok iyi arkadaştık. Ben her zaman Göksel için “Kral baba, kral insan, kral kaleci” derdim ve hâlâ benim için öyle. Babam Ahmet Tokdemir, tanınmış bir at yetiştiricisiydi ve Türkiye’ye birçok kupa kazandırdı. Benimde bir yarış atım var. Eskiden babamla yarışları çok izlerdik. Şimdi de kendi yarış atım olduğu için yarışları takip ediyorum. Hipodromda çok daha heyecanlı oluyor. Babamın mesleğinden ötürü herkes iyi bir binici olduğumu sanıyor ama öyle bir durum yok. Çünkü yarış atları hem daha hareketli, hem daha hırçın olabiliyor. O nedenle o atlara profesyonel olmadan binmek kolay değil. Ama ara ara binicilik dersleri alıyorum. Abimin yarış atı var, ayrıca at yetiştiriciliği de yapıyor. Atlara özel ilgim var; zaten babamın mesleği nedeniyle onlarla içli dışlı büyüdüm.
Eğitim hayatı: Liseyi Özel Akdeniz Palmiye Koleji’nde bitirdi. 2000 yılında Bilkent Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Meslek Yüksek Okulundan mezun oldu. Üniversitede öğrenim gördüğü yıllarda okulun tiyatro grubuna dahil oldu daha sonra Zirve Sanat Merkezi’nde Şan ve Tiyatro eğitimi aldı.
Hayatının dönüm noktası: 25 yaşında anne oldu o dönem çalışmadı. 28 yaşında oyunculuğa başlamaya karar verdi ve hayatının akışı değişti. Ailesi ilk başta bu kararını desteklemedi. “Eski eşim futbolcu olduğu için şehir şehir geziyorduk. Çalışmadım ve 25 yaşında anne oldum. Bir süre sadece annelik yaptım. Oyunculuğa 28’imde başladım ama geç kalmak diye bir şey yok. Önce kendine inanman gerekiyor. Ailem, İstanbul’a gitmemi istememişti. Ailece at sahibi olduğumuz ve babam at yetiştiricisi olduğu için bana ‘Sen de at koştur’ dediler. Ama ben yeteneğimi kullanarak bir şeyler yapmak istiyordum. Ayla Algan’dan kamera önü eğitimi almaya başladım. Aileme de ‘Eğitim üç ay sürecek, eğer gidip bir şey yapamazsam döneceğim’ dedim. Ama öyle bir niyetim yoktu. Benim kısmetimde cesaretimi göstermek varmış. İstanbul’a geldikten sonra, ikinci ayda bir projeden teklif geldi. Küçük bir rolle başladım. O sette kurduğum iletişimle başka bir projeye geçtim. Hızlı yol kat ettim… İlk işim bir reklam filmi çekimiydi. 500 kişi vardı ve bana sıra gelmesi için dört-beş saat bekledim. Kamera açıldı ve ‘Açım, susadım’ diyerek içimi döktüm. Benim en doğal halimdi ve o kadar kişi içinden seçilmek benim kısmetimdi. Pes etmedim, üstüne gittim ve hiçbir rolü küçümsemedim.”
Oyunculuğa ilk adım: Televizyon macerasına 2009 yılında, ‘İstanbul Çocukları’ dizisinde canlandırdığı ‘Ceren’ karakteriyle başladı.
Hangi proje ile parladı? ‘Kertenkele’ dizisinde canlandırdığı ‘Zehra’ karakteri ile dikkatleri üzerine çekti.
Kişilik özellikleri: Genelde enerjisi yüksek birisi. “Ama benim de dipte olduğumuz günler oluyor. Her gün kendimle ilgili olumlu ve olumsuz bir şeyler keşfediyorum. İçimde yolculuk gibi. Mesela ahşap boyama yapmaya çalıştım ve el becerimin ne kadar da olmadığını fark ettim, resim de yapamam hiç. Çöp adam,dumanı tüten bir ev ve yonca çizebiliyorum sadece. O kadar kötü çiziyorum ki bunların ne olduğunu sadece ben anlayabiliyorum çizdikten sonra. Fakat el becerisine girer mi bilmiyorum ama gitar çalabiliyorum, belki de bir enstrüman çalmanın el becerisinden ziyade ruha ve müzik kulağına ihtiyacı olduğundan. Tango dersi alırken dansa çok yatkın olduğumu öğrenmem de keşiflerim arasında. Denemeden bilemiyoruz dedikleri buymuş demek ki. Çok güzel kayak yaparım yıllardır ama buz patenini beceremedim. Sabırsız olduğumu hep biliyordum ama sabırsızca sabırsız olduğumu öğrendiğim bir dönemdeyim. Beni heyecanlandıran bir şey hemen olsun istiyorum.”
Sosyal: İş dışındaki zamanlarını ailesiyle beraber geçirmeyi tercih ediyor. “Sorumlulukları olan biriyim. İş dışındaki zamanımı aileme ayırıyorum. Ünlülerin gezip tozduğu mekanlara pek gitmediğim için de magazine haber olmuyorum. Duvarlarım var, onları yıkabilmem zor. Tekrar evlenmeyi şu an için üşünmüyorum ama biri bana bunu düşündürebilirse neden olmasın!”
Düşünce yapısı: Onun için oyunculuk mesleğine başlarken, ünlü olmaktan ziyade o ünü getirecek kadar güzel olan bir hikayenin parçası olmak önemliydi. “ Ün önemsizdi kısacası. Zaten çocukluğumdan beri ben hep ünlü gibiydim, ailemde, okulumda ,çevremde zaten babam da tanınan biriydi. Tek fark Sera Tokdemir olarak tanınmak oldu. Ünlü olmayı değil, insanlarla etkileşimde olmayı sevdim ben. “
Mutluluk kaynağı: Hayranlarının ilgisi ve deneyimli oyuncularla rol alma imkanı yakalamış olmak en büyük mutluluk kaynağı. “Tanımadığım insanlara da gülümseyen biri olduğum için bazen biri bana gülümsediğinde beni tanıdığı için gülümsediğini anlayamayabiliyorum, ta ki yanıma gelip konuşana ya da fotoğraf çekilmek isteyene kadar. Ünlü olma durumu oyunculuktan geliyor ve ben de oyunculuğu sadece sahnede yaşamayı tercih ettiğim için dışarıda unutuyorum insanların beni tanıdıklarını. Gerçi çoğu zaman beni bana benzetiyorlar. Canlandırdığım karakterlerle Sera’nın farklı olduğunu, farklı göründüğünü bilmek de beni ayrıca mutlu ediyor. Zoraki Misafir adlı filmde Uğur Yücel ve Mustafa Üstündağ gibi iki ustayla başrol oynamak bana onur ve gurur verdi. Okul gibiydi. Set boyunca çok şey öğrendim. Mustafa filmde benim eşim. Harika bir partner ve onunla çalışmak da büyük bir keyifti.”
Annelik hayatına ne kattı: Çok genç yaşta anne oldu. Oğluyla beraber büyüdüğünü söylüyor. “Boran bana ‘Çılgın anne’ diyor. Birlikte çok eğleniyoruz. Ben çocuk gibiyidimdir; bir gün saçlarımı iki yandan kuyruk yapıp, ekoseli eteğimi giyip öğrenci gibi oğlumun sınıfına gittim. Boran, beni erkek arkadaşı gibi görüyor ama bir şeye kızdığımda sözümü dinler. Çok tepkili bir anne olmadığım için, tepki gösteriyorsam bir sebebi vardır. Genç yaşta anne olduğum için beraber büyüyoruz Boran’la. Yaramazlık da yaparız, tepiniriz de, ciddi sohbetler ettiğimiz de olur. Siyasetten tarihe kadar bilmediğim çok şeyi öğrendiğim oluyor Boran’dan. Bazen annemi kızdırırız iki haylaz çocuk olup, bazen de ben Boran’dan daha fazla çocuk olurum. Her şey bir tarafa; bazen anne-oğul bazen iki kanka ama her zaman iki ayrı bedende bir canız biz.”
İlk sinema filmi: Murat Şeker/ Aşk Geliyorum Demez
Hayata bakışı: Aynaya baktığında hissettiği en güçlü duygunun aşk olduğunu belirtiyor. “ Aynaya bakınca kendimi görmüyorum sadece. Yaradanı görüyorum. Aşk orada başlıyor zaten. Sonra annemi görüyorum, babamı görüyorum. Babam vefat ettiğinde, aynaya bakıp O’ndan bana kalan en muazzam hatıranın kendim olduğunu fark etmiştim mesela. Babamın bir parçası,ben.. Yaşam koçum Çiğdem Çalışkanoğlu uyanıp aynada kendime gülümsememi söyler hep. Gülümsüyorum, seviyorum, bazen kızıyorum, bazen ay bugün ne kadar da güzel görünmüyorum diyorum. Tıpkı ikili aşklardaki gibi aynı zamanda. Ona kızarsın, küsersin, seversin ve fakat ne olursa olsun ondan vazgeçemezsin ya; aşk gerçekse tabi. Burada da kendinle aynadaki sen arasında bir aşk var. Ne olursa olsun vazgeçmediğin ve aşık olmaya devam ettiğin. Önce kendini sevmezsen bir başkasını zaten sevemezsin. Aşk kendi içinde başlar.”
İş hayatına bakışı: Hem sinema, tiyatro ve dizi projelerinde yer aldı. Hepsini çok farklı yerlere koyuyor. “Tiyatroda seyirciyle birebir iletişim halindeyiz ve yaşadığımız ‘an’ların tekrarı yok. Sinema ve diziyle daha geniş kitlelere ulaşabiliyoruz. Hem sinema hem de dizi oyunculuğunda, sahneleri farklı açılardan birçok tekrarla oynama şansımız var. Ve seyirci, bir sinema filmini arşive alıp yıllar sonra tekrar izleyebiliyor. Dizilerde ise ne kadar uzun çalışma saatlerimiz olursa olsun, o diziye ayrılan süre içinde tüketiliyor o hafta çekilen bölüm. Oyuncular, senaryoya bakıp iş seçtiklerini söylüyorlar. Türkiye’de gerçekten star olan birkaç oyuncu var ve onlar istedikleri diziyi seçiyorlardır. Başka işleri bekleyecek maddi imkanları da vardır. Ama diğer oyuncuların, ‘Senaryo seçiyorum, proje bekliyorum’ demesinin bir anlamı yok. Bir oyuncu işsiz kaldıysa, hangi senaryo gelse bayılarak kabul eder, rol seçme lüksü yok. Benim de öyle oldu. Üç proje varsa seçiyorum ama o sezon işsiz oturuyorsam; senaryo seçtiğim için değil, iş gelmediği içindir. Kendimi izlerken eleştirdiğim oluyor, ‘Nasıl oynamışım?’ diyorum. Oyunculuğa ilk başladığımda, kendimi izlerken çok utanıyordum. Elim ağzımda, gözümü kapatarak bakıyordum ekrana. Demek ki ilk zamanlar Sera’yı görmüşüm de bunu hissetmişim Oyunculuk insanın kendi içinde keşfettiği bir şey. O duyguyu nerede yakaladıysan, önce onu bulmak gerekiyor. Bu sektörde tutunmak için sizce güzellik bence yetmez. Belki canlandırılacak karakter gereği tercih sebeplerinden biri olabilir ama kesinlikle bu cümlenin yeterli kısmına dahil değildir. Bazen yeteneğin ve hatta eğitimin bile yeterli olmadığı bir yerde, güzellik ne kadar yeterli olabilir ki? Çalışmalı, çok emek vermeli, işini sevmeli ama çok sevmeli, her yeni günde bir gün önceden daha yeni bir şey öğrenmek ya da fark etmek gerektiğini bilmeli, kendini geliştirmeli ve bunu daha satırlarca yazabilirim. Yönetmenimin bana oyun vermesini isterim. Sahneyi okuduğumuzda aynı şeyi hayal ediyorsak zaten hem teslim olmuşumdur hem de kendi bildiğimi okuyorumdur. Yönetmenimin bana olan inancı beni çok motive eder. Çok zor bir sahnede hadi Sera cümlesi bile yapabileceğimin maksimumunu yapmamı sağlar. Mesela Tozkoparan İskender’de geçen hafta çekilen bir sahnede, Kendi bildiğini okumak sürüden ayrılmak gibi gelir bana. Senarist, yönetmen, oyuncu, sahnedeki diğer oyuncular ve hatta ekibin o anki motivasyonunun sonucudur aslolan. Geçmişte Yeşilçam’da ‘Herkes birbirini kıskanır, yüzüne güler arkasından kuyusunu kazar’ derlerdi. Bunun değiştiğine pek inanmıyorum. Hâlâ her şey Yeşilçam’daki gibi. Yine herkes birbirini kıskanır, yüzüne güler arkasından kuyusunu kazar. Kıskançlık her zaman var. Biri hakkımda olumsuz bir şey konuşuyorsa, ben kalbimi temiz tutup, hiç polemiğe girmeden ‘Vardır bir bildiği’ deyip yoluma devam ediyorum.
Kariyer Planı: Oynamam dediği bazı roller var. “Büyük laflar etmek istemem. Emin olduğum şu ki; oynamayacağım rolü kabul etmem, kabul ettiğim rolü de oynarım. Başkasının doğrusu benim yanlışım olabileceği gibi, benim doğrum da başkasının yanlışı olabilir ve ‘Sevişen bir kadını asla oynamam’ diyebilirim. Bu mesleki bir doğru olmayabilir fakat bu benim doğrum. Sevişme sahnesinde karakter sevişiyor olabilir ama sonuçta beden benim bedenim. Oyunculuk aynı zamanda kendini özgür bırakmak, o an’a bırakmak ve ben böyle bir sahnede kendimi o an’a bırakamayacağımdan emin olduğum için asla diyorum. Bu şayet oyunculukta bir eksiğim gibi duruyorsa, bu eksiğim beni sevişmekten daha fazla rahatsız etmez. Mesela Çakallarla Dans filmindeki sahnede sevişildiği düşünüldü hep. Bu vesileyle bu yanlış bilgiyi de düzeltmiş olayım, filmde kamera açılarıyla ve montajla sevişmiş gibi gösterildik ama sevişmedik. Bana senaryo geldiğinde, yönetmenimiz ve yapımcımız Murat Şeker’le bu durumumu paylaşıp rolden affımı rica etmiştim. Benim projede olmamı çok istediğinden ve benim de aynı istekte olduğumu bildiğinden sağ olsun beni mutsuz edecek hiçbir şey çekmedi. Ve aslında bu vesileyle kamera açılarıyla da bu tarz bir sahnenin öyleymiş gibi çekilebileceğini görmüş oldum. Bir çok filmde rastlamışsınızdır, yatağa giriyorlar ışık kapanıyor ve aynı yatakta uyandıklarında biz onların bir şeyler yaşadığını anlayabiliyoruz. Bunu seyirciye anlatmak için mutlaka bedenlerle anlatma zorunluluğu yok bence, bir çok örnekte olduğu gibi. Hikaye gereği olması gereken durumlar da olabiliyordur elbet ama bu sebeple, oynamayacağım rolü kabul etmem, kabul ettiğim rolü de oynarım.”
Müzik kariyeri: Aynı zamanda müzikle uğraşıyor, şarkı söylüyor. “İki single çıkardım. Ajda Pekkan albümündeki ‘Sadece’ adlı şarkının sözlerini yazdım. Serdar Ortaç’ın son beş şarkısının sözünü ve müziğini birlikte yaptık. Ahmet Parlak’ın ’Duydun mu?’ adlı şarkısının sözü ve müziği Serdar Ortaç ile bana ait. Mustafa Ceceli ile düet yaptığım ‘Aşk Haklıyı Seçmiyor’un sözü ve müziği de bana ait. Müzikle her an iç içeyim. Sahneye çıkmıyorum, piyasada bu mesleğe yıllarını vermiş o kadar değerli isimler varken bu iş bana düşmezmiş gibi geliyor. Sahne teklifleri geliyor ama henüz kendimi hazır hissetmediğim için kabul etmiyorum.”
Gelecek Hayali: “Bazen duruyorum,bazen düşüyorum. Ama düşmeden kalkmayı öğrenemeyiz ki. Yürümeden koşmayı öğrenemeyiz. Bazen de dururken bile varırsın varmak istediğine, o da sana doğru geliyorsa. Kendi adıma rakibim hep kendim oldum. Bunu ben en iyiyim, ben en süperim anlamında söylemiyorum; kendi içime kendi önüme kendi dünümdeki bugünümdeki yarınımdaki bana baktım hep. Ve her yeni gündeki en dişli rakibim o güne uyanan Sera’ydı. Bizim sektörde daha çok örtük rekabet var sanırım. Örtük örtük ben de yapmışımdır.”
TELEVİZYON DİZİLERİ
2021- Tozkoparan İskender / Rüya
2021- Zoraki Misafir/ Melda
2017/2018– Diriliş Ertuğrul / Marya
2014 /2016– Kertenkele / Zehra
2014 – Analı Oğullu / Lal
2013/2014- Ben de Özledim/ Selin
2013 – Yüksek Giriş / Ece
2011 / 2013 – Hayat Devam Ediyor / Zeliha Bakırcı
2010 /2011 – Kanıt /Zeynep
2009/2010 – Kapalı Çarşı / Melek
2009 – Ey Aşk Nerdesin / Konuk oyuncu
2009 – İstanbul Çocukları / Ceren
SİNEMA FİLMLERİ
2022- Şimdi Yandık
2022 -Aşk Çağırırsan Gelir
2022- Aynasız Haluk
2021- Müfreze
2020- Vay Halime/ Halime
2019 – Mucize 2: Aşk / Şükran
2015- Bizim Hikaye/ Nimet
2013 – Su ve Ateş
2012 – Bana Bir Soygun Yaz / Papatya
2010- Çakallarla Dans
2009- Ask geliyorum demez/ Şebnem
2009- Hircin Kiz Kadife / Sibel (TV Filmi)
TİYATRO OYUNLARI
2009/2010-Elbiseler Fora
2013-Arap Saçı