Ana sayfa Oyuncu Biyografileri Sarp Levendoğlu Kimdir? Nereli – Boyu – Yaşı – Dizileri – Ailesi

Sarp Levendoğlu Kimdir? Nereli – Boyu – Yaşı – Dizileri – Ailesi

tarafından ker_def

Sarp Levendoğlu, 24 Aralık 1980 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Türk dizi, sinema oyuncusu ve yönetmen.

Adı: Sarp Levendoğlu
Doğum Tarihi: 24 Aralık 1980
Doğum Yeri: Ankara
Boyu: 1.98 m.
Kilosu: 95 kilo
Burcu: Oğlak
Göz Rengi: Koyu Kahverengi
Annesi: Emine Altıoklar
Instagram: https://www.instagram.com/sarpablo11

Ailesi: Asıl adı, Ali Sarp Levendoğlu, annesi emekli Hakim, babası emekli müfettiş. Aynı zamanda ünlü yönetmen Mustafa Altıoklar’da dayısı. Annem Hakimdi, İstanbul 2. İdare Mahkemesi başkanı idi. Babam 33, annem 30 yaşında iken ayrıldılar. Anne ve anneanne ile büyüdüm. Babam daha ılımlı bir adam. Annem de biraz daha fevriydi. Ama artık ikisi de yaşlandı. Pamuk gibiler. Aslında annemde erkek mesleği yapan kadınlarda olan birtakım deformasyonlar var. Babam da müfettişti. Şu an emekliler. Annem daha sonra yapımcılık da yaptı. Emret Komutanım’ın yapımcısı annemdi. Bir yüzbaşı karakteri arıyorlar, Saner Ayar, ‘Lise Defteri’nde bir çocuk vardı; uzun boylu, esmer kalın kaşlı, onu oynatsanıza’ diyor. Annem, ‘O çocuk benim oğlum!’ diyor.”

Çocukluk yılları: oyunculuğa 6 yaşında TRT’nin bir dizisinde küçük bir rol ile başladı. Aslında küçükken en büyük hayali basketbolcu olmaktı. “Basketbola 6 yaşında başladım, 20 yaşında sakatlandım. Galatasaray’da basketbol oynadım. Dayımın Mustafa Altıoklar olması tabii ki avantajdı. Çocukluğumdan beri hep setlere gidip oyuncularla ve yönetmenlerle tanıştım. Bu herkesin isteyip de bulamayacağı bir şey. Ama her şeye bir kulp bulunur. Naim Süleymanoğlu 3 kere olimpiyat şampiyonu oldu, 4’üncüyü kazanamadı, ‘Kadın, kumar, içki’ dendi. Toplum olarak böyle şeyleri severiz. Benim için de “Mustafa Altıoklar’ın yeğeni” diyenler olduysa, ben bu işin okulunu bitirdim, çok çalıştım, çok emek verdim. Hââ da çalışmaya devam ediyorum.  Dayım, TRT’de dizi çekiyordu. Köyde geçen, hayvan hastalıklarını anlatan bir diziydi. Çocuk oyuncu bulunamamıştı, tesadüfen oradaydım, beni oynattılar.”

Eğitim hayatı: Ortaokulu bitirene kadar Ankara’da yaşadı daha sonra İstanbul’a yerleşti. Saint Benoit Lisesinden mezun olduktan sonra, İstanbul Bilgi Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünde okudu. Sonrasında İstanbul Kültür Üniversitesi Oyunculuk Bölümü’nden mezun oldu.

Kariyerinin dönüm noktası: Asistanlık yaparken oyunculuktan çok etkileniyordu. Ankara’da çocukken Ulus’ta bir tiyatroda Müşfik Kenter’i izlemiş ve çok etkilenmişti. “Ufacık çocuktum, ama Müşfik Kenter öyle bir oynadı ki uyuklarken cin gibi oldum. O zamandan oyunculuğa karşı bir hayranlığım vardı. Sonra Lise Defteri’nde Mustafa Altıoklar ‘bir rol var oynar mısın?’ diye sordu. Denedim. İlk rolüm dayımın torpiliydi. Teorik olarak da derslerle kendimi geliştirerek bugünlere geldim. İlk başta tabii dayım bana fırsat vedi. Benim yerine başka birini tercih edebilirdi şirketin içinde. İpek Bilgin ile günlerce çalıştım dayımın çektiği dizide oynamak için. Böylece ilk işim dayımın projesi oldu. Bu proje dışında biz Mustafa ile bir daha çalışmadık. İlk başta torpil yaptı, ben de olsam torpil yapardım yeğenime! Oyunculuğu sevdim, çok kafa yordum, eğitimini aldım. Oyunculuk ve sinema okudum. Tezimi sinema üzerine yaptım. Oyunculuk eğitim gerektiren bir meslek. İnsan kendini bilir, eğitimini almasam sokakta rahat dolaşamazdım, o zaman, ‘dayısı var oynuyor’ derlerdi.”

Oyunculuğa ilk adım: Televizyon macerasına, 2003 yılında ‘Lise Defteri’  dizisinde canlandırdığı ‘Mehmet’ dizisiyle başladı.

Hangi proje ile parladı? ‘Emret Komutanım’ dizisinde canlandırdığı ‘Üsteğmen Levent’ karakteri ile dikkatleri üzerine çekti.

Kişilik özellikleri: Sosyal, eğlenceli, doğal, realist, özgürlüğüne düşkün. “Sakin bir yapıdayım, beni sinirlendirmek çok zordur. Bu huyumu seviyorum. Aslında belli bir statüde olmayan ama öyle davranıp bir şeyler iddia eden insanlara karşı da pek tahammül edemeyip fevri davranabiliyorum. Bir şeyi saklamayı pek beceremiyorum. Ayrıca yalan da söyleyemiyorum. Beyaz yalan bile söyleyemiyorum insanları üzmemek için. Fazla açık sözlü olma yönümü biraz bastırmayı isterdim. Her aklıma geleni söylememeye çalışıyorum ama yine de tutamıyorum. Bazen bu filtresizlik zor durumda bırakabiliyor beni. Hele de bu mesleği yapınca sürekli rol yapmamız gerekiyor, o yüzden bu özelliğimi bastırmam gerekiyor sanırım. Çünkü bu sektörün içinde olan insanlar bunu görmek istemiyor aksine sürekli rafine birini istiyorlar. Dışarıdan bize bakanlar da kendi istedikleri gibi görmek istiyor seni. Bir obje bir mal gibi yaklaşıyorlar. Örneğin, Instagram’da bana, ‘Saçını kes, şöyle ol, böyle ol’ diyorlar. Bunu hiç anlamıyorum, tanımadığım insan neden benim dış görünüşüm hakkında yorum yapıyor. Ne münasebet!”

Sosyal: Boş vakitlerini genelde Kadıköy’de geçiriyor, bir yerlerde oturup arkadaşlarıyla vakit geçirmeyi, oralarda dolaşmayı seviyor. “Fırsat buldukça rock konserlerine gidiyorum. Çünkü ben magazin basınından aşırı rahatsız olan ve bunu hiç sevmeyen biriyim. Yani onların gittiği yerlere gitmekten hoşlanmıyorum. Magazinin gittiği yerlere gidenlerin de kendilerini göstermek isteyen kişiler olduklarına inanıyorum. Eğer oralara gidiyorsan belli ki seni çekecekler ve demek ki bundan hoşlanıyorsun. Oyuncular içinde bir sosyal hayatı, cemiyet hayatını tercih etmeyerek, sokakta vakit geçirerek doğru tercihleri yapabiliyorum diye düşünüyorum. Yıllarca Asmalımescit’de yaşadım, ‘Nasıl Beyoğlu’nun ortasında oturuyorsun’ diyorlardı. 20 yıl oturdum, hiç de rahatsız eden olmadı. İnsanların aşağı yukarı ne isteyip, ne istemeyeceğini biliyorum, iyi senaryo okurum. Beyoğlu, Eminönü, Sirkeci, Kapalıçarşı’da alışveriş yaparım hâlâ. İnsanlarla iletişim halinde olmam, fotoğrafları kaydetmem, görmem koklamam lazım.

Düşünce yapısı: Hâlâ oyunculuk konusunda kendini geliştirmeye çalışıyor ama her daim maymun iştahlı olmayıp hayallerinin peşinden koşmak gerektiğine inanıyor. “Hayat kolay değil ama 3 kuruşa da 5 köfte olmaz. Emek vermeden elde edilen başarının kalıcılığı olmaz.  Doğrularımı karşımdakine anlatmak konusunda ısrarcı olmam, hiç uğraşamam, ben bir kere söylerim dinlerse dinler, dinlemezse de onun bileceği iş. Hiç tartışmaya girip de kendimi anlatmakla uğraşamam. Beni anlayan anlar, anlamayanın da yolu açık olsun. Kimseye kendimi anlatmak gibi bir derdim yok. Onunla mı uğraşacağım? Hayat çok kısa! Hiçbir kız arkadaşımla kolay kolay kavga da etmem, bana çok komik geliyor.”

Mutluluk kaynağı: Hep tercihlerini yaşamış olması en büyük mutluluk kaynaklarından bir tanesi. “Kariyer anlamında hiçbir zaman oyunculuğun getirdikleri kısmını gerçekleştiremeyeceğim. Bunun bana bir engel oluşturduğunu da düşünmüyorum. Böyle mutluyum. Açık konuşmak gerekirse, işin hokkabazlığını yapamıyorum.”

İlk sinema filmi: Abdullah Oğuz/ O Şimdi Asker

Aşka bakışı: “Aşk, her güzel şeyi gördüğünüzde, sevdiğiniz insanın aklınıza gelmesi bence. İlk görüşte aşka inanıyorum. Bugüne kadar hep öyle denk geldi. Aşk iyi bir şey ama ben hayatı aşk üzerinden yaşayan biri değilim. Tek başıma da güçlüyüm. Sörf yapmayı herkesten daha çok seviyorum mesela. Ama bence dünyanın en saçma şeyi ilişkide şu cümleyi duymak; ‘Beni mutlu etmiyorsun.’ Sen mutlu olursan ben seni sevebilirim. Sen mutsuzsan eğer ben seni nasıl seveyim? Herkesin hayatının merkezinde kendisi olması lazım, başka birini o merkeze koyup da o sorumluluğu kimseye yüklemeye hakkımız yok. Sevgi öyle bir şey değil. Birini sadece seversin. Daha saf bir şey sevgi. O insanı olduğu gibi sevmekle alakalı bir durum. Benim hayatta hiç kimseden hiçbir beklentim yok. Tek beklentim birlikteyken iyi vakit geçirmek. Daha ilerisi yok. Yan yanayken iyi hissetmek bence yeterli. Şunlar da çok saçma geliyor; bir şeye ihtiyacı var mesela ve bunu sana söylemiyor. Anlamayabilirsin, herkesin düşündüğü bir ton şey var ve anlamadığın için tavır yapılıp trip atılması son derece şımarıkça bir davranış. Halbuki; ‘Sevgilim şöyle bir sorunum var, bana yardım eder misin?’ dese sonuna kadar yardım ederim. Anlamıyor olabilirim, o benim anlayışsızlığım da olabilir ama bana sıkıntı söylenmedikçe karşımdaki de mutsuz oluyor.”

Hayata bakışı:  Hayatta en önemli konunun, ‘İyi insan olmak’ olduğu görüşünde, magazini sevmiyor, rahat ve sade yaşamayı seviyor. Boş zamanlarını Datça’da geçirmekten hoşlanıyor.  “Ben hayatta hep şunu düşünüyorum; kimse iyi bir oyuncu, iyi bir yönetmen ya da iyi bir reklamcı yani mesleğinde ‘en iyi’ olmak zorunda değil ama iyi bir insan olmak zorunda. Önemli olan o.  Magazinsel olmayı sevmiyorum. Tanımadığım insanların benim hakkında dedikodu yapması, ileri geri konuşması hoşuma gitmiyor. Keşke her şey sette başlayıp sette bitse. Benim işim sadece oyunculuk, maymunluk değil!  Şöhretin bedeli olmamalı mı? Sokakta yürürken fotoğrafımın çekilmesine, karşılıklı selam alışverişi yapılmasına itirazım yok. Ama çekilen fotoğrafın altında iftira atmak hoş değil. Yapıcı eleştirilere açığım ama magazinde seviye biraz daha yükselmeli. Datça’da magazin yok, paparazziler yok, çok rahatım. Normal vatandaş gibi sokaklarda takılıyorum. Doğası ve denizi çok güzel. Curcunayı ve sokaklarda kendimi göstermeyi sevmediğim için Datça’dayım. Sade ve butik yaşamayı seviyorum. İnsan içinde olmayı seviyorum. Yürümek varken araba kullanmaktan hoşlanmam. Hiç param olmadığı da oldu çok kolay kazandığım da. Bu işin dışında da para kazanılır karamsarlığa kapılmak gereksiz. Gider Fethiye’ye yerleşirim. Sörf hocalığı yaparım. Dünyanın sonu değil. Gocunmadıktan sonra para kazanılır. Utanılacak bir şey yok, her meslek iştir.”

İş hayatına bakışı: Kendine ters rolleri oynamayı çok seviyor. “Ben kimseye zarar veremem ama böyle manyak bir polis oynamak hoşuma gidiyor. Oyunculuk çocukluk aslında. Koskoca adamım elime silah veriyorlar, polisçilik oynuyorsun. Bütün hikaye bu, oradaki çocuk gibi olabilmek, o duyguyu kaybetmemek. 20 yıla yakın oyunculuk yapıyorum, hiçbir dönem hırslı olmadım. Öyle ödüller almak gibi takıntım da olmadı. Oyunculuk anlamında kendimi tatmin olmuş hissediyorum. Zaten hayatta bütün mesele ödül alabilmekten ziyade iyi insan olabilmek. Egom da yok. Zaten egolu olursanız hayatı zorlaştırırsınız. İstanbul’un her yerinde elimi kolumu sallayarak dolaşabiliyorum. Oyunculuğu çok seviyorum ama oyunculuk yapmanın getirdiği birçok şeyi sevmiyorum.

Kariyer planı: Oyunculuğun yanında yönetmenlik de yaptı ve yönetmenliğe devam etmek istiyor. “Okul bittikten sonra yönetmenliğe başladım. İlk olarak ‘Kelebek Çıkmazı’na ikinci yönetmen olarak girdim, Aytaç Arman’ın sahnesini çekmiştim. Sonra ‘Emret Komutanım’ı 13 bölüm yönettim, öyle devam etti. Jönlük geçici bir durum. Ben 70 yaşına geldiğim de oyunculuk yapmak istiyorum.  Bana hep jön; yani duran, bakan, kızan adam rolleri geliyordu. Oyuncu olarak farklı şeyler yapmadığınız zaman hem köreliyorsunuz hem de ruhsal olarak bir tatmin gerçekleşmiyor. Şaryonun üstünde yürüyen ve altına müzik döşenen bir oyuncu olmak hiçbir zaman istemedim. Farklı roller oynamak beni heyecanlandırıyor. Ben hep oyuncu olmak istedim. Menajerime, ‘Kötü adamı oynamak istiyorum. Çirkinleştirin beni’ diyorum. ‘Kimse seni öyle görmek istemez’ yanıtını veriyor. Bu çok saçma. Ben her rolü oynarım. Bize değişebiliyor olduğumuz için para ödeniyor olması gerekir. Halkın talebi böyle. Dizi bir sanat değildir. Reklam arasına sıkışmış dramalardır. Bunu asla işimi kötülemek için söylemiyorum. Dizi, ticari bir iş. Halk neyi istiyorsa, yapımcı da onu yapıyor. Sinema böyle değil, o bir sanat. Ben kendimi oyuncu olarak tanımlıyorum ve öyle anılmak isterim.  ‘Jön’ kelimesinin tam tanımı genç demek, dramanın içinde yakışıklı erkek olarak kodlanmış karakter.”

Gelecek Hayali: “Geçenlerde bir röportajda, ‘Daha ne yapmak istiyorsun?’ diye sordular ödül almak istediğimi söyledim. Şakaydı ama gerçek gibi yazmışlar. Hiç öyle büyük hedeflerim yok. İşimi yapmaktan mutluyum. Sadece bir gün sinema filmi çekmek isterim. Herhalde toplumsal sorunları işlerim. Ben sert sinema seviyorum, biraz insanı rahatsız edici şeyler yapabiliriz. Narcos’ta oynamak Pablo Escobar’ı canlandırmak isterdim. Hasan Sabbah’ı da oynamak çok isterdim. Bunlar ilk aklıma gelenler. Biyografi oynamak aslında en eğlencelisi. Elbette çok fazla araştırma gerekiyor ama o karaktere dönüşme süreci de aslında beni en çok eğlendiren kısmı. Oynamaktan çok o süreci daha çok seviyorum.”

Kaygıları: İnsanların birbirine karşı olan tahammülsüzlüğünden endişe duyuyor. “Daha özgür, birbirine daha saygılı, sağduyulu olabilmeliyiz. Bizi birbirimize düşürerek politika yapan büyüklerimiz olsa da aldırış etmemek lazım. Farklı düşünüyor olabiliriz ama düşman değiliz. Sürekli ‘yüzde 50’ diye bir ayrımcı politika var. Hep bir düşman yaratılıyor. ‘Yok Pensilvanya, yok yüzde 50.’ Hakaretler. Cenazesi kaldırılan insanlara saygısızlıklar. Buradan besleniliyor. İnşallah bunlar biter.”

Kimlere hayranlık duyar? ‘Gece Gündüz’ dizisinde beraber rol aldığı  Settar Tanrıöğen’e hayranlık duyuyor. “Bence Settar abi Türkiye’nin en değerli oyuncularından biri, karşısına bardak koysanız bardağı bile oynatır. Sahneye girmeden önce ‘Acaba ne yapmam lazım, kendimi nasıl gösterebilirim?’ diye düşünüyordum. Settar abi bana ‘Neyi fazla yapmayacağını düşün’ dedi. Benim oyunculuk hayatımın mottosu bu cümle oldu.”

Oyuncu olmasaydı ne olurdu? Aşçı olmayı isterdi. “Çünkü, iyi yemek yapmak çok sihirli, insanların karınlarını doyurmak da çok güzel bir şey bence.”

Doğa ile ilişkisi: Doğa da olduğunda dinlendiğini hissediyor. “Denize girmek, kumsalda hiçbir şey düşünmeden uzanmak. Kumda oynamak sonra bir daha denize girmek. İskeleden denize atlamayı seviyorum. Benim için tatil ve dinlenmek bu söylediklerimi yapıyor olmak demek.”

Formunu nasıl koruyor? Yazın sörf yapıyor. İstanbul’dayken boks ve atletizm yapıyor. “Beslenmeme ise hiç dikkat etmem, fazladan spor yapıyorum. Tek başımayken yemek yapmıyorum ama arkadaşlarıma pişiriyorum. Aklınıza gelecek her yemeği yapabilirim.”

Hangi filmden etkilendi? İzlemekten hiç bıkmadığı filmler; ‘Fight Club’, ‘True Romance’ ve ‘Love Actually’. “Hepsi de çok etkilendiğim ve döne döne izlediğim filmlerdir. Ama maalesef son zamanlarda Hollywood sinemasında süper kahraman hikayeleri çok fazla öne çıkmaya başladı. Eğlence için izliyorum ben de elbette ama bir kere izliyorum ve bitiyor.”

Hobisi: En çok zevk aldığı şey, sörf yapmak. “Hayalim, yazları Datça’da, kışları da Hawai’de geçirerek sörf yapmak, her iki tarafta da sörf okulu açmak istiyorum. Bütün kazaklarımı ve montlarımı arkadaşlarıma hediye edip Datça ve Hawai’ye yerleşmek, hayatımın geri kalanını şortla geçirmek istiyorum. Oyunculuğu çok seviyorum, yine filmlerde oynamak isterim ama İstanbul’da yaşayıp, bir ev daha almak, daha lüks bir arabaya binmek için para kazanmak istemiyorum. Başarı ölçütü kapitalse, sörf yaparken kendimi en zengin adamdan daha başarılı görüyorum.”

Sosyal medyayla arası nasıl? Instagramı sadece fotoğraf arşivi olarak kullanıyor. “Telefonum çalınırsa fotoğraflar yedekte dursun diye. O kadar.”

Neye para harcar? Persol marka gözlüklere ve saatlere.  Gözlük tercihim persol markası, en rahat ettiğim gözlük. Her modelin ardında bir hikayenin olması ve el yapımı olması beni cezbediyor. 20 vintage Persol’üm var. Saat de seviyorum ama yazın pek takamıyorum.

Modayı takip ediyor mu?  Modayı takip etmiyor. “Kendime yakıştırdığım ve içinde rahat hissettiğim kıyafetleri giymeyi tercih ediyorum. Jean severim ve spor ayakkabı tutkunuyum. Eskiden galalara bile jean, tişört giyip giderdim. Ama artık bu konuda biraz dikkat etmeye başladım. Tom Ford’un takım elbiselerini son zamanlarda çok beğeniyorum. Siyah, kırmızı ve mavi sevdiğim renklerin başında geliyor. Genel olarak rengarenk ve güneş gözlükle tamamlanmış kombinler hoşuma gidiyor. Kısa paça pantolon asla giymem. Skinny jean de asla giymem, dünyanın en rahatız şeyi. Stil olarak saat ve bileklikleri çok seviyorum. Çok formal ve herkesin giydiği şeyleri giymekten de pek hoşlanmıyorum.”

Ne tür kitapları okur? En çok çizgi roman okumayı seviyor. “İnsanlara çizgi roman basit gelebilir. Ama sinemayı çok sevdiğim ve ileride de yönetmenlik yapmak istediğim için çizgi romanların dili bana çok şey anlatıyor. Mesela Texas Tommiks’te Tommiks’in Suzi’ye bakışından öbür sahnede ne olacağını anlıyorsunuz. Bu bana çok heyecanlı geliyor.”

Ne tür müzik dinler? Rock müzik dinliyor. Pink Floyd’u çok seviyor.

Favori seyahat rotası: İtalya, Roma, Venedik, Floransa, Sicilya ve sahil kıyıları. “Bunun bir şımarıklık olarak algılanmasını hiç istemem ama insanların yurt dışında beni tanımamaları ve bana ‘Orada bekle, şurada dur’ demeleri çok hoşuma gidiyor.”

TELEVİZYON DİZİLERİ  

2003 – Lise Defteri / Mehmet

2004 – Çınaraltı / İbrahim

2004-Emret Komutanım / Üsteğmen Levent

2007- Zeliha’nın Gözleri / Rehan

2009 Altın Kızlar  (Konuk Oyuncu)

2008- Gece Gündüz/ Aslan Aydemir

2010 Kirli Beyaz  /Yekta (Konuk Oyuncu)

2011 – Mor Menekşeler / Kabadayı Akif

2013 Sakarya Fırat / Yzb. Altan Barut  (Konuk Oyuncu)

2013 – Galip Derviş / Hilmi Çalışır

2013 Böyle Bitmesin /  Serkan (Konuk Oyuncu)

2014 Şefkat Tepe/ Kılıç Başkan (Konuk Oyuncu)

2014 – Küçük Ağa / Ali

2015 – Ne Münasebet / Demir

2017- Ölene Kadar / Ender Yoranel

2017/2021- Savaşçı / Yörük Haydar Bozkurt

SİNEMA FİLMLERİ

2003- O Şimdi Asker / Yunan Askeri

2007 – Emret Komutanım: Şah Mat / Üsteğmen Levent

2016 – Deliormanlı / Savaş Türkyılmaz

2016- Adam ve Çocuk/ Halit (TV Filmi)

2016- Resimdeki Sevgili (TV Filmi)

2017- Nereden Nereye/ Metin Leylek

2018- İki İyi Çocuk/ Serdar

2021- Kafes

YÖNETMENLİK YAPTIĞI YAPIMLAR

2013 – Emret Komutanım: Yeniden

2009 – Uygun Adım Aşk

2008 – Gece Gündüz

2008 – Emret Komutanım