Hastaneden bebek kaçırmanın ne denli kolay olduğunu sorgulatan bu sahneyi, Sevim Hemşire’nin kendi yetiştiği kuruma getirdiği bebeğe Ferah Feza ismini takma ironisiyle buluşturan ve ardından koridor koşumu sürecinde kızımızı büyüten akış, alışıldığı üzere İstanbul ayağına götürüverdi bizi. Böylece Ferah Feza’nın ferahlatıcılığı, davetiyeleri çöpe attırıp elden gelen mektubu ‘Hangi çağda yaşıyoruz’ tepkisiyle karşılayan Kudret Fettah’ın geçmişteki günahlarından birine bağlandı ve 1997’deki hastaneden çocuk kaçırma olayının iç yüzü çıktı ortaya.
İşte o anda da benzeşme olgusu giriverdi devreye. Bir kez daha evlat katili zengin babanın vicdan muhasebesiyle torun peşine düşme öyküsü pişirilmişti dizi mutfağında. Babaların düşmanlığını bebekle aşmaya çalışan Neslihan-Ahmet çifti hırslı babanın yok etme emriyle bir trafik kovalamacasının içinde buluvermişti kendilerini. Neyse ki bu kez ‘Bir Mucize Olsun’daki gibi kamyon doğrudan çarpmamıştı araca. Yine de, kamyon vesilesiyle çiftin kazaya kurban gitmesini evire çevire göstererek yeni dizilerin modasının ‘babalara, çocuklarını trafik kazasında öldürtüp geriye torun bırakma’ olduğunu ispatlayan senaryo, ömürlerinin son deminde vicdan geliştiren cani dedelerin torun sevdasına bir yenisini ekleyerek daldı konuya. Eleştirmeyip de ‘Benzerlik işte’ mi deseydik bilemedim. Ama benzeşme bu kadarla sınırlı değildi ki…
İşyerinde herkese gülücükler dağıtıp havalı havalı geçen damat Can’ın yerde bulduğu Kudret’e müdahale acemiliği ve defalarca çağrılan Ayhan Hanım’ın odaya bir türlü gelemeyişiyle sergilenen Fettah dramından yetimhane kızlarının isyankârlığına geçen kurgu bu evreye dek ne yazık ki ilginç ve farklı bir şey sunamamıştı bize. Dahası Ferah-Narin çekişmesini Aliye Anne’nin tontonluğuyla örtüştürüp çıkarcı müdürü de olaya katarak ‘Kırgın Çiçekler’ atmosferinin eksikliğini hissettirmemeye çalıştı adeta. Yetimhane kızı iş yapar ya genelde… Burdan yürümekte fayda var denilmiş sanki.
Hadi bunu da geçelim de… Yurtlarda cesur olmayı değil itaat etmeyi öğrettiklerinden dem vurarak hayata açılamayışını izah eden Ferah’ın Can’la karşılaşma etabına ne diyelim? O da ayrı bir klişeydi. Yetimhane kızını bulması için Can’ı yollayan Kudret’in mektup zarfını hasta yatağındayken nasıl verebildiğini düşündüren akışta, bir diğer benzeşme Can karakterinde ve Kudret’le ilişkisinde gösterdi kendini. ‘Bir Mucize Olsun’daki Aziz Sancaktar’la örtüşen Kudret’in, kızının peşine taktığında kamyonla çarpışıp ölen Sadık’ın oğlu Can’a karşı vicdan borcunu ‘Seni oğullarımdan çok seviyorum’ sözüyle halledivermesi… Can’ın da tıpkı Yiğit gibi avukat oluşu ve bir anda nişanlısına sert davranmaya başlaması bu noktada bariz detaylardı. Aklıma takıldı da… Bu dizilerde babalar neden kendi çocuklarını sevmiyorlar acaba? Neyse.
(analizin devamı için sonraki sayfa linkine tıklayınız)