Ana sayfa Oyuncu Biyografileri Zeynep Beşerler Kimdir? Nereli – Boyu – Yaşı – Dizileri – Ailesi

Zeynep Beşerler Kimdir? Nereli – Boyu – Yaşı – Dizileri – Ailesi

tarafından ker_def

Zeynep Beşerler, 1 Ağustos 1979 tarihinde İzmir’de doğmuştur. Türk dizi ve sinema oyuncusu.

Adı: Zeynep Beşerler
Doğum Tarihi: 1 Ağustos 1979
Doğum Yeri: İzmir
Boyu: 1.72 m.
Kilosu: 55 kilo
Burcu: Aslan
Göz Rengi: Ela
Saç Rengi: Kahverengi
Eşi: Emir İçgören
Çocuğu: Kerem İçgören
Kardeşleri: Derya Beşerler
Instagram: https://www.instagram.com/zeynepbeserler/

Ailesi: İzmir’de doğup büyüdü. Babası avukat, annesi ev hanımı. Bir kız kardeşi var. 2013 yılında iş adamı Emir İçgören ile evlendi, çiftin Kerem adında bir oğlu var. “Çok modern ve her şekilde kız kardeşime ve bana sonsuz destek veren bir ailem var. Klasik çekirdek aile. Babam avukat, annem ev hanımı. Her adımımda aileme danışırım. Mesela gelen teklifleri önce babama söylerdim, senaryoları okur, onaylarsa başlardım.”

Çocukluk yılları: Alsancak’ta, mahallede erkek çocuklarıyla top oynayarak büyüdü. “Çocukken kaç tane bebeğim vardı hatırlamam ama bir sürü topum vardı. Tam bir erkek Fatma’ydım. Lakabım da ‘Bolusporlu Zeynel’ idi. Lisede, ortaokulda falan popüler ve beğenilen bir kızdım ama yine umursamaz, yine erkek Fatma’ydım. Bakımlı değildim. Hâlâ da öyleyim. Kuaför koltuğunda on dakika oturduktan sonra fenalıklar geçiririm. Valla güzellik de benim için pek bir şey ifade etmiyor zira bir şey olur bir anda yüzün gözün dağılır kalıverirsin. Yakınımda ‘Ben güzelim’ diye gezen, aynadan uzak duramayan insanlar var. Komik buluyorum. Ben küçükken kafama hiçbir şey koymamıştım. Üniversite sınavına girerken ne bölümü seçmeliyim, ne olmalıyım hiçbir fikrim yoktu. Fransız Dili Edebiyatı’nı da tesadüfen yazmıştım. Edebiyatçı olmak gibi bir derdim yoktu. Oyunculuk da öyle birdenbire oldu.

Eğitim hayatı: İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümü 3. sınıftayken okulu bıraktı.

Hayatının dönüm noktası: Okul için İzmir’den İstanbul’a geldiği sene bir gece kulübüne gitti ve orada kulübün güzeli seçilmesiyle hayatının akışı değişti. “Jüride Sinan Çetin de varmış. Tanıştık, on gün sonra beni aradı ve bir reklamda oynattı. Oyunculuk virüsünü de o reklamda kaptım. Bu arada gazetelerde resmimi gören babam ertesi gün ‘Biz seni okula gönderdik sen oralarda ne yapıyorsun?’ diye aradı. Yani sektöre tesadüfen reklam oyunculuğuyla başladım. Sonra televizyon programları yaptım. Uğur Yücel’le tanıştım. ilk dizim ‘Alacakaranlık’ oldu. Uğur Abi sayesinde başladım oyunculuğa.”

Oyunculuğa ilk adım: Televizyon macerasına, 2003 yılında ‘Alacakaranlık’ dizisinde canlandırdığı ‘Filiz Çağlayan’ karakteriyle başladı.

Hangi proje ile parladı? ‘Ihlamurlar Altında’ dizisinde canlandırdığı ‘Aslı Karakaş’ karakteri ile dikkatleri üzerine çekti.

Kişilik özellikleri: Hırslı değil, mütevazi, hayatı akışına bırakıyor, sempatik. “Maalesef hayatımdaki en büyük eksikliğim bu. Hayatımda hiçbir zaman hırsım, kıskançlıklarım ve şişkin egom olamadı. O yüzden galiba yanlış bir iş yapıyorum.  Romantik bir yanım olsa da ağlak değilim. Fazla hayalperest de sayılmam, biraz da karamsarım.”

Düşünce yapısı: İçi neyse dışı da o. Düşündüğünü direk söyler, değiştirmez, kıvırmaz. “Hatta biraz fazla netim diyebilirim. Maalesef bu sektörde iş ve insan ilişkileri böyle değil. Yüzüne çok iyi şeyler söyleyen birisi, arkadan çok kötü şeyler söyleyebiliyor. Ortalıkta hırslar, egolar çarpışıyor. Ekranlara  ara verince unutulurum diye hiç korkmadım. Bir şekilde bir yer edindiysen, birilerinin aklına kazındıysan çok büyük korkuların olmuyor. Bir de benim başrol oynamalıyım gibi bir derdim hiç yok. Öyle büyük hırslarım, egom olmadı. Belki de ondan korkum olmuyor. Unutulursam da yapacak bir şey yok, annemin karnından oyuncu olarak doğmadım sonuçta.”

İlk sinema filmi: Murat Aslan/ Türkler Çıldırmış Olmalı

Aşka bakışı: “Bana göre aşk delilik hali. Beyniniz ne salgılıyorsa artık bir mutluluk geliyor, ‘Hayat çok tatlı’ diye geziyorsunuz. Yani aşk, kendini tamamen bırakmak, kontrolü kaybetmek demek. Onsuz olmuyor, insanın içinde bir eksilme, boşluk oluşuyor. Aşk lazım yani!”

Hayata bakışı: Hiç hırslı değil sadece anı yaşamayı seviyor. “Ben ‘carpediem’e inanıyorum yani anı yakala ve yaşa. Şu an ne istiyorsan, neredeysen odur gerçeğin. Devamı bir şekilde gelir. 30’ lu yaşlarda insan gerçekten farklılaşıyormuş. İnsanlara karşı daha yumuşak başlı oluyorsun. Bendeki değişim bu yönde oldu. Eskiden daha dik kafalı, uyuz bir tiptim. Hiçbir zaman kimseye bir kötülüğüm olmadı ama karşımdaki insanı bu kadar anlamaya çalışmıyordum. 30’lara gelince empati kurmaya çalışıyorsun, en azından deniyorsun.”

İş hayatına bakışı: Bir süredir ekranlardan uzak bir yaşam sürüyor. “Mesleğimin özlediğim çok tarafı var ama set şartlarının ağırlığından dolayı şu an için yapabileceğim çok fazla bir şey yok. Çünkü evlilikle ikisini bir arada yürütemem. Haftanın iki-üç günü çalışabileceğim küçük bir rol olursa oyunculuğa devam edebilirim. Sonuçta işimi de çok seviyorum. Diziler her gün yaprak dökümü gibi teker teker yayından kaldırılıyor, bu çok üzücü. O kadar büyük emek veriliyor ki, her şey bir anda çöpe gidiyor. Seyirciye de büyük terbiyesizlik yapılıyor. Adam bir diziyi seyretmeye başlıyor, dokuz bölüm izliyor fakat sonra pat diye diziyi bitiriyorlar. Bence sektör bu sistemle çok fazla ayakta kalamayacak. Bazen de çok salla pati çekilmiş kötü diziler de oluyor ama iyi diziler de kalkıyor. Bunun matematiği yok; şansına.”

Kariyer planı: Başrol takıntısı yok. “Beni tanıyanlar bilir, hiçbir zaman egom olmadı. Başrol egosuna kapılmak benim yapımda yok. Oyuncuysam; her tür yan rolü de oynarım. Bugüne kadar hiç komedi oynamadım. Gönlümde yatan aslında komedi; sitcom olabilir. Gülüp eğlenmek ve eğlendirmek istiyorum. Şizofren bir kadını veya akıl hastasını da oynamak isterim.”

Gelecek Hayali: “Ben hayatıma büyük hedefler koymam. Yarın ne olacağı belli değil, o yüzden akışına bırakırım.

Kaygıları: Organ Bağışı Bilinçlendirme Platformu adı altında uzun zamandır çalışmalar yaptı. İnsanların organ bağışı konusunda bilinçlenmesi için çaba harcadı. “Türkiye’de organ bağışı bekleyen binlerce kişiye organ bulalım diye kapı kapı dolaştık. Fotoğraflar çektim ve bu fotoğraflar Türkiye’de 17 milyon kişi tarafından ziyaret edildi. Bizim için gerçekten büyük bir rakam. Bu fotoğraf projesi, birçok kurum tarafından ‘En İyi Sosyal Sorumluluk Projesi’ ödülüne layık görüldü. Ayrıca ‘Hayata Yelken Aç’ isimli bir proje yürüttüm. Erzurum’a organ bağışı için bir konferansa gitmiştim. Yurtdışından gelen profesörler, ‘Avrupa’da organ bağışı için koşullar ve tenis turnuvaları düzenleniyor. Türkiye’de hiçbir faaliyet yapılmıyor. Bu konu da bir şey yap’ dediler. Biz de düşündük ve bir yelken yarışı düzenlemeye karar verdik. Daha da büyüyerek yılda üç yarış ya da büyük boğaz yarışı yapmak istiyoruz. Biz uzun seneler boyunca devam etmesi için ilk adımı attık. Umarım insanların aklına organ bağışı diye bir konu düşmüştür.”

Hobisi: Yelken sporu ile ilgileniyor, lisanslı yelkenci. “Gittiği yere kadar yelkenciliğe devam edeceğim. Yelken de hayatımdaki pek çok gibi tesadüfle başladı. Bodrum’da Famous Cup’lar olur, çok keyifli bir yarıştır. Uzun süre katıldım bu yarışlara ve ‘galiba bu işi seveceğim’ dedim. Zaten spor bir şekilde hayatımda vardı. Ama son dönemde iş yoğunluğundan bir şey yapamıyordum. Şimdi bakıyorum, iyi ki hayatımda kendim için böyle bir şey yapmışım. Çok keyifli, büyük bir özgürlük. Deniz üstünde rüzgarla gidiyorsun. Daha büyük bir özgürlük olamaz. Başka hiçbir şey düşünemezsin, çünkü düşünürsen başına her türlü şey gelebilir. Bu yüzden iyi bir meditasyon. Senin kendinle baş başa kalmanı sağlıyor.”

Evde ne yapar? Her sabah kahve içerek güne başlıyor. “Arkasından evi toparlarım. Her gün olmasa da sık sık evi süpürüp toz alıyorum. Mutfağı silip toparlarım, sonra yemek ve ütü yaparım.  18 yaşımdan sonra yalnız yaşadım. Ütü, çamaşır, temizlik gibi işleri her kadın gibi ben de kendim yapıyordum. Ünlü olmam bunları yapmayacağım anlamına gelmez.”

Neye para harcar?  Alışverişi pek sevmiyor. “Alışveriş merkezinde maksimum 40 dakika geçirebiliyorum. Kıyafetleri de alırken asla denemem. Ne gerekiyorsa alır çıkarım. Bir tek ayakkabıya zaafım var, giymiyorum ama alıyorum, evde duruyorlar. Babam ‘Kızım bunlara verdiğin parayı bankaya koysan zengin olmuştun’ der hep.”

TELEVİZYON DİZİLERİ

2003 – Alacakaranlık / Filiz Çağlayan

2005/2007 – Ihlamurlar Altında /Aslı Karakaş

2005 – Rüzgarlı Bahçe / Rüzgar

2006 – Esir Kalpler / Zuhal Akerman

2007 – Nazlı Yarim / Nazlı

2008 – Ölüm Çiçekleri-Saraybosna / Yelena

2010/2011 – Aşk ve Ceza / Nadya

2010/2013 – Arka Sokaklar / Melek Serter

SİNEMA FİLMLERİ

2009 – Türkler Çıldırmış Olmalı / Yüzbaşı Asena

2010 – Kağıt / Çiçek

2010 – Sizi Seviyorum / Ayla

2010 – Sultanın Sırrı / Yeliz

2010- Şov Bizinıs / Meyra

2011- Mavi Pansiyon / Elif

2012- N’apcaz Şimdi?/ Jale