Toparlarsak; Meryem, Cahit’i öldürüp kötülüğün kapısını açarken, bir daha iç huzuruyla eski hayatına dönemeyeceğini hesaba katmalıydı. Ne yazıyordu Dante’nin Komedya’sındaki Cehennem’in kapısında? “İçeri girenler, dışarıda bırakın her umudu!”*
Şu ana kadar hep Meryem penceresinden baktık olaylara, biraz da yaralı olana, yani Vahit’e dönelim.
“Büyüklere saygı sıfır!”
Vahit karakteri için çizilen portreyi çok beğendim. Aslında hep aradığımız ama genelde bulamadığımız “nitelikli” kötü karakter kendisi. Ne tam siyah ne tam beyaz, o gerçek yaraları olan bir gri.. Ve en güzeli, sırf daha ilgi çekici olsun diye Vahit karakterine aşırı “göstermeci” özellikler de eklenmemiş. Bilirsiniz, genelde bu gibi karakterler kelalaka bir yerde, birden kalkıp tango yapmaya falan başlarlar esir aldıkları kadınla, Vivaldi dinlerken de adam keserler.. Vahit’in karakteri ise daha içselleştirebileceğimiz özellikler taşıyor; Öncelikle, adam davasında haklı, çünkü abisi öldürülmüş. Ayrıca Vahit, saygı kuramına özen gösteriyor, yerine göre oldukça kibar ama tersi de pis. Hem sofra adabına ve nimete önem veriyor hem de nimete zehir eklemekten çekinmiyor. O tam bir kurnaz, karşı tarafa güven telkin ederken aslında onu tuzağına çekiyor.. Sözün özü Vahit, intikam peşinde koşan birinin dönüşebileceği kadar kötü biri. Ve en en en önemlisi, düşünüyorum düşünüyorum böyle bir karakteri yansıtabilmek için, Tunca Aydoğan’dan daha iyi bir seçim bulamıyorum..