Ermeni Tehciri meselesi gibi çok önemli bir konuya, “vicdan” ile bakan ‘Kervan 1915’ filmi bu hafta gösterime girdi. Filmde bir Ermeni kadını canlandıran İpek Tuzcuoğlu, filmi ve rolünü anlattı…
Akşam’dan Başak Bıçak’ın röportajı…
Türk seyircisi sizi daha çok dizilerle görmeye alışkın. Neden sinema projelerinde daha fazla yer almıyorsunuz?
Tamamıyla gelen projenin uygun olup olmadığı ile ilgili bir husus aslında. Bir de sektörel anlamda yıllardır daha çok dizi film çektiğim için öyle bir algı da oluştu. Ama teklif edilen sinema filmlerinde olmama nedenim, ya aynı dönem dizi yahut televizyon programı sunuculuğu yapıyor olmam ya da teklif edilen rolleri kendime yakın bulamamamdan kaynaklanıyor. Sinema filmlerinde oynayacağım rollerin beni heyecanlandırması ve derinliği olmasını istiyorum sanıyorum.
Dönem Filmlerini Tercih Ediyorum
Sizi en son Ankara Yazı Veda Mektubu’nda izledik. O da Kervan 1915 gibi bir dönem filmiydi. Dönem filmlerine özel bir ilginiz var mı?
Kesinlikle var. Oynayacağım karakterin yaşadığı dönemi araştırmak belgeseller seyretmek, o dönemin haline ve tavrına bürünmek bir oyuncu olarak beni çok heyecanlandırır. Bu tür filmlere hazırlanırken mevcut oyunculuk arşivinizden kullanamazsınız yeni arşivler oluşturmak gereklidir. Bir oyuncu olarak bu iki film sayesinde hem yakın tarihimizde olan 1980 darbesini hem de 1915 Ermeni tehciri vakasını daha iyi anlıyorsunuz ve olayları oynadığınız karakterin duygusundan okumaya çalışıyorsunuz. Ama görüyorsunuz ki ortaya çıkan ve sizde kalan yegâne duygu; derin bir acı, akıl almaz bir vicdansızlık ve yok yere heba olmuş hayatlar oluyor.
Çekimlerin uzun sürdüğünü biliyorum. Nasıldı süreç?
Çok zorlu ve meşakkatli bir süreçti herkes için. Çünkü o dönemki tehcir edilen, göçe zorlanan kafileyle aynı güzergâhı izleyip, o yolları kat ettik. Bir yol hikâyesi olduğu için dağlar, taşlar, yaylalar, sarp kayalıkları her gün çoluk çocuk yaşlı tam 100 kişi bir arada aştık. Bir tarafta Temmuz-Ağustos sıcakları diğer tarafta döneme uygun giydiğimiz kıyafetler… Doğrusu zorlu bir imtihandı. Ama şunu da eklemeliyim ki, yapım olarak gayet iyiydi şartlarımız. 3 ay boyunca 24 saat ambulansımız ve sağlık görevlisi arkadaşlar bizimleydi, yemek tırları her gün tonlarca su ve gittiğimiz her şehirde en iyi şartlarda konaklama imkânları sunuldu bu anlamda şanslıydık.
Bir Ermeni kadını canlandırıyorsunuz. Rolünüze nasıl hazırladınız? Ermenice replikleriniz var mesela…
Başta bayağı ürktüm doğrusu. Çünkü Hayganuş, Giresun’da doğmuş, büyümüş ve evlenmiş bir Ermeni kadını. Hem Ermenice konuşuyor, hem Türkçe ama Türkçeyi de Ermeni aksanıyla, Karadeniz aksanıyla konuşuyor. Bu anlamda iki kişiyle çalıştım Ermeniceyi. Şahane bir kadın olan ve aynı zamanda Agos yazarı BercuhiBerberyan’la, Giresun aksanını da filmde de oynayan genç ve çok yetenekli arkadaşım Fatih Ayhan’la çalıştım.
Bizim Kervanın Yükü Vicdandır
Filmden biraz bahsedebilir misiniz?
Bu filmle ilgili en güzel başlığı sinema yazarı Suat Köçer atmıştı “Vicdan yüklü kervan yollarda”. Bu bir yol hikâyesi ama bu kervan öyle bir kervan ki, içinde insanlığa dair birçok duyguyu barındırıyor. Şu iyidir, bu kötüdür deyip birilerini yargılamak yerine birbirimizi anlamaya yönelik bir yerden bakıyor film. Bu evren sevgi üzerine kurulmuştur, o sevgiyi azaltıp yok eden de biziz, çoğaltıp yükseltecek olan da. Zaten İsmail Güneş’in de filmle ilgili mottosu bu: “İnsan sevgidendir”. Aliya İzzetbegoviç’in çok sevdiğim bir sözü vardır “Tarih aşkla ya da nefretle yazılmaz”. İşte bizleri yanlış kanaatlere ve öfkeye sürükleyen bu tür bakış açılarıdır. Bizim kervanın yükü vicdandır…
Ermeni Tehciri meselesinin neresinde duruyor bu film?
Tamamıyla anlamak üzerine, fark etmek ve hissedebilmek üzerine… Vicdanlarda ve gönüllerde yer edebilmek üzerine…
Bundan sonraki projeleriniz neler?
Şu an TRT1’de Yalaza isimli dizimiz devam ediyor. İnşallah, sezon arasında bir iki sinema filmi çekebilme şansım olur.