Aaaa Ethem Bey n’aptınız! Tam da sevmeye başlıyorduk Mete’yi halbusiki. Beri elinde terliği, öte elinde klavyesi, sokak sokak kovalasa bu adam bizi, yeridir yani. Şaka efendim şaka, terlikleri, klavyeleri pistten alalım lütfen. Sokağa da çıkmayın zaten, malumunuz zemheri soğukları. Yalnız Sema’nın sırrıyla öldürmeniz, ‘O kadar söylendiniz karakterime, alın size!’ demenin bir yolu değilse ben de bir şey bilmiyorum. Kendimi de bir suçlu hissettim biliyor musunuz? Sevemedik diye gitti adamcağız bir kör kurşuna. Yalnız olmadığımı umuyorum. Değilim di mi? Ah Mete, başta Ayşegül’e yanaşmasaydın belki sevebilirdim seni, belki. Lakin “Burası çok soğuk Sema!” cümlesinden sonra bir ağla, bir ağla. Ciğerlerim söküldü. O karanlık daha net nasıl ifade edilebilirdi acaba? Düşünmelerim yetmedi.
Sema’yı gömmeyin ama ya! N’olur yapmayın Zül-Sef-Taş kardeşilği. Biliyorum çok kızgınsınız, eyvallah ama sormadan soruşturmadan da bu kadar da cephe almayın gözleri yağmur yemiş orman kokanıma. Dafne’nin sergisindeki fotoğrafları alanın Sema olduğu belliydi zaten. Sefer’in fotoğrafını bağdaş kurup izleyen Sema, dağladın beni Sema, içimi şişirdin Sema. Ah Sema, söyle artık güzelim, daha ne kadar durabilirim arkanda bilemiyorum. İyice Yeşilçam’a bağladın. Mete’ye bel bağlamıştık o da gitti. -Bak yine bir dürttü vicdanım. Bir susar mısın vicdancığım, ev taranırken çömelerek geçseydi o da, allah allah.- Böyle beklenmeyen bir yerden, beklenmedik bir anda gelecek öğrenilmesi diyorum ama, göreceğiz.
Poyraz Karayel gerçekten bir başka dizi!
608
Önceki gönderi