TelevizyonGazetesi.com /Detay- Kanal D ekranında 39 bölümlük macerası geçtiğimiz hafta sona eren Zalim İstanbul dizinin gidişi birçok izleyiciyi üzdü. Ancak yapımın senaryo sıkıntıları devam etmesini imkansız kılmaktaydı. Dizinin gider ayak verdiği mesaj ise biraz gelişgüzel oldu… Kötücül karakterlerin apar topar ölümleri, zaten saçma olan birçok olayın üzerine tuz biber ekti.
Anlamsız şekilde öldürülen bu kötücül karakterler, aslında adaleti temsil ediyordu.Yani dizi adaleti sağlayarak bitmiş oldu. Zenginliğin bir mutluluk kaynağı olmadığı mesajı da verildi… Ağah bey de zaten dizide bu mesajı veriyordu. Sonuçta dizinin genel tablosu da mutlu olmak için illaki çok zengin olmak gerektiği yanılgısına düşenleri uyaran bir çizgideydi. Milliyet Blog’da dizinin verdiği mesajları değerlendiren Anibal Güleroğlu, önemli noktalara temas etti.
İşte Anibal Güleroğlu’nun bakış açısıyla; Zalim İstanbul’dan geriye kalan, diziden izleyicilere verilen, altı çizelecek mesajlar:
“İstanbul’un taşı toprağı altın diye koşturanların, bu sayısız ihanete uğramış şehirde para bulsalar bile, mutluluğu-huzuru yaşayamama olasılığı oldukça yüksek dedi her bölümünde bize.
Dahası zenginlerin parıltılı görünen dünyalarındaki karalıklara da ayna tutup onlara özenmenin yanlışlığını vurguladı.
Dizinin bir diğer kayda değer mesajı, kadınların refah içinde yaşamak için zengin erkek avcılığına soyunması ve evlenmeden yatağa girmesine dairdi! Bu noktada maalesef yaratılan söylemle yine tüm suç kadın kanadına yıkılmış; baştan çıkartıcı, kötülük kaynağı gibi ele alınmıştı. Nitekim erkeği elde etmek için yatağına girmek ve ondan çocuk yaparak evliliği garantilemek konusunda kışkırtıcılığa soyunan Neriman öne çıkan karakter oldu.
Saçma bir durumla ölen Ceren de onun kurbanı yapıldı. Böylece kızlara, ‘Sakın ha’ dendi adeta.
Öte yandan finalde Seher’in gençlik sevdasıyla gördük ki, kızlar aşk uğruna da nikâhsız birliktelik yaşayabiliyor ve erkeğin başından atabileceği varlıklara dönüşebiliyor… Ki, bu noktada her daim namus söylemleriyle ortalıkta gezinen ve gerçekleştirdiği evliliği erkeğin ‘sahiplenme’ lütfu olarak yansıtan Seher ile sevdiği adama kanıp karnında çocukla kovulmanın ardından onun kardeşiyle evlenip hayata tutunan Şeniz’in tablosu zıt kutuplardan kadın-erkek mantığını sorgulatan iki farklı örnek oldu.
Kadınların erkek mağduriyetini öteleyecek biçimde onları kötüleştirerek çatışmacılığını yaratıp buradan yol almayı tercih eden… Ve gerçek hayatın aksine hayalci bir gelişimle mutlu sonu yaşatan ‘Zalim İstanbul’da nihai mesaja gelince…
‘Hadi gelin köyümüze geri dönelim’! Kırsalın ve küçük kentlerin İstanbul’dan çok daha fazla mutluluk getireceğini resmeden bir aile tablosuyla noktayı koyan dizi, büyük umutlarla İstanbul’a göç edenlere ‘İstanbul sevdasından vazgeçip geldikleri yere geri dönme’ tavsiyesinde bulundu ya…
Bu ne derece gerçekçiydi? Şayet Karaçaylar’ın İstanbul’da kurulu bir iş düzeni ve paraları olmasa böyle mutlu yaşayabilirler miydi Hatay’da? Peki ya para-iş bulamadığı için köyden İstanbul’a göç edenlere bu mesaj etki eder mi? Bilinmez.”