Ünlü oyuncu Hazal Kaya, Marie Claire Dergisi’ne özel bir röportaj verdi. Hazal Kaya, “Hiç tükenmişlik sendromuna girdin mi?” sorusuna “Girdim, tabii ki. Ben de girdim, hepimiz girdik. Girmemek mümkün değil.” diyerek yanıt verdi.
“Bizim Hikaye” dizisinde Filiz karakterine hayat veren Hazal Kaya, tükenmişlik sendromuna girdiğini itiraf etti.
İşte Kaya’nın ilginç cevaplarından bazıları…
HİÇ TÜKENMİŞLİK SENDROMUNA GİRDİN Mİ?
Girdim, tabii ki. Ben de girdim, hepimiz girdik. Girmemek mümkün değil. Tükenmişlik sendromuna yakalanman için 21. yüzyılda yaşıyor olman yeter. Bu da oyuncu hastalığı falan, öyle bir şey değil. Bütün dünya anksiyete şu an. Bütün dünya depresyonda. Herkes tükenmiş durumda, kimse bunu inkar etmesin. En ciddi ve vahşi şiddet çağlarından birinde yaşıyoruz. En fena dönemine de biz denk geldik. Dolayısıyla bunu toplumun bir tabakasına mâl etmek doğru değil. Şu an bütün dünya böyle. O yüzden sosyal medyada insanlar birbirlerini kesiyor; “İğrençsin, çirkinsin, şişmansın, nefret ediyorum senden” gibi yorumlar yazıyor fotoğrafların altına.
YORUMLAR SENİ MUTSUZ ETMİYOR MU?
Ay, zerre etmiyor. Bir ara çok üzülüyordum. Hepimizin var öyle hassas olduğu dönemler. Ben okumuyorum bile artık. Yorumlar korkunç. Bir arkadaşıma “Allah belanı versin” diyeni gördüm. Şimdi buralar çok başka yerler. Niye ki mesela? Tanımıyorsun onu. Nasıl bir nefret? Birinin özel hayatıyla bu kadar ilgilenmek, sevgilisini beğenmemek benim algı sınırımın dâhilinde değil. Birini kendi estetik yargılarına göre çirkin bulmak da… Bunu oraya yazmaktan çekinir insan. Bunu ayıp bulmadan oraya yazabiliyor olmak çok ilginç. Dolayısıyla benim onları okumamın hiçbir anlamı yok. Beni sevenlerle kurduğumuz bağ zaten baki.
İŞ İÇİN MECBUREN BİR ARADA OLMAN GEREKEN İNSANLAR OLUYOR BAZEN. O ZAMAN NE YAPIYORSUN?
Bir arada olmak zorunda değilsin. İşini yaparsın, evine dönersin. Ama saygı göstermek zorundasın. Sosyal medyada bazı insanlar saygısızlık, hadsizlik yapıyor ya. Eleştirmiyor ama hakaret ediyorlar.
O noktada şöyle diyorum; “Senin malzemen benim. Yani ben senin işinim ve bana saygı göstermiyorsun. O zaman işine de saygı göstermiyorsun.” Saygıyla ilgili magazin basını şu an çok doğru bir yerde. Sanırım yavaş yavaş, birbirimize öğretiyoruz. O sosyal medya hesapları da öğrenecek. Mizah yapan ve tavrı ironik olan hesaplardan bahsetmiyorum. Kendini önemli sanan diğer hesaplar da saygı gösterse, bir zaman sonra yazılamayacak öyle şeyler. Kendi çevremde ya da sosyal medya hesaplarımda bunu sağlamaya çalışıyorum. İlgilenmiyorum. Çünkü zaten dikkat çekmek için yapıyor onu, var olmak için. Bu var olmaya çalışma çabası zaten bu çağın sonucu, korkunç bir şey. Varsın zaten, tamam yani gerçekten önemli değil. Varsın, iyisin, güzelsin, hoşsun, en çok sen biliyorsun, en çok sen iyisin, en birinci sensin… Tamam!
EN BÜYÜK KİŞİSEL REFORMUN NEDİR?
Sağlıklı beslenmeye karar vermek. Şeker hastası olduğumda buna karar verdim. Ama insan kendine çok da yüklenmemeli. Ben iştahı çok açık bir insanım. Yemek yemek bir ritüel benim için. Ama bana zarar da veriyor. Bu manada istikrar kurma kararı da bazen çok büyük baskı olarak dönebiliyor kendine. Onu yapmamak lazım. Denge kurmak lazım. Altı gün yeme, bir gün ya. Ya da iki hafta yeme, iki gün ye. Ben öyle yapıyorum. Hipoglisemiyi yendim. Önemli olan devamlılık sağlamak. Yapamadım diye bırakmamak, yapacağım diye de hırslanmamak lazım. Zaten hayatın içinde baskı altındayız. Bir de ‘çok sağlıklı yaşamalıyım’ diye de bir baskı olmamalı.