◊ O filmdeki zorlukların benzerlerini sen de yaşadın mı? O kadar zor mu her şey gerçekten?
– Ezgi: Ayakların acıması, yaralar tabii ki oluyor. Ama acıyı hiçe sayıp o duyguya girerek rolünü oynuyorsun. O sahnedeki şovun arkasında çok yoğun çalışma ve büyük bir disiplin var.
◊ Zehra, sen de tenis oynuyorsun?
– Zehra: Evet. Tenis de kas yapan bir spor. Vücudu dengeleyen, kas sistemini ilerleten bir spor.
◊ Benim bildiğim kadarıyla tenisçilerin bacakları kalın olur ama seninkiler incecik, ne güzel…
– Zehra: Benim bacaklarım kasa meyilli olduğu için kas yaptım. Teniste bacak ön planda ve her şey bacak hareketlerine dayalı olduğu için öyle bir dezavantajı oluyor.
ANNEM BABAM İÇİN YAŞIYORUM
◊ Ezgi, nasıl bir çocuktun?
– Ezgi: Açıkçası utangaç ve içine kapalı bir çocuktum. Ama konservatuvara başladıktan sonra bir açılma başladı, durduramadım! (Gülüyor)
◊ Tek çocuk musun?
– Ezgi: Evet. Üzücü bir şey bence tek çocuk olmak. Bazen yaslanabileceğin bir omuz arıyorsun hayatta. Allah gecinden versin, annemle babama bir şey olursa bu dünyada tek başıma ne yaparım diye düşünüyor insan. Onlar için yaşıyorum diyebilirim.
◊ Tek çocuklar genelde arkadaş canlısı olurlar. Ve de çalışkan tabii…
– Ezgi: Öyleyim. Çok genç yaşta çalışmaya başladım. 16 yaşında bale dersleri veriyordum ben.
◊ Oyunculuk var mıydı aklında?
– Ezgi: Aslında içten içe vardı. Biliyorsunuz bale yaparken de duyguyu konuşmadan seyirciye mimiklerle ve dansla anlatmak gerekiyor. Mimik ve solfej dersleri alıyoruz.