Bu yazımın üstünden geçen süre zarfında ara ara değindiğim ‘mini dizi’ konusunu, yakın zamanda ‘Çember’ dizisi vesilesiyle bir kez daha ayrıntılı biçimde ele aldım. ‘İçerde’, ‘Anne’ gibi reyting aldıkları halde finale giden yapımların tablosu üstünden geliştirdiği gerçekçiliği ‘Mini dizi kurtuluş olabilir mi’ başlığıyla işlerken 2014’teki yazıma da göndermelerde bulunmuştum haliyle.
Mini dizinin yanı sıra ‘televizyon filmi serisi’nin de uzun dizilerin yarattığı sıkıntılı ve tıkanık düzenin önünü açacak bir formül olduğunu işaret ettiğim yazımın finalini de;
‘‘Umarım artık her dizinin ille de sezonlar boyunca sürmesi gerekmediği gerçeği kafalara dank eder… Yerli dizinin yersiz uzunluğunu bir türlü önleyemeyen dizi sektörü, bu gerçeğin ışığında ‘mini dizi’nin kurtuluş formülü olduğunu anlar… Bir diziyle iki kuşak idare eden, tekrarlarıyla aylar boyu ekranı dolduran kanalların akışlarına canlılık ve farklılık kazandırmak için harekete geçer. Aksi takdirde yenilikçi söylem üretmek yerine eskiden medet umar hale gelen sektörde işler günden güne zorlaşacak. Hele de projesine yeterli dış pazarı bulamayanlar için. Bu kez umudum daha yüksek’’ diyerek getirmiştim.