Sonra bu hafta Grey’s Anatomy’nin gecikmeli olarak izlediğim bölümünden sonra anladım beni rahatsız edenin ne olduğunu.. Beni rahatsız eden sahnelerin vahşiliği değildi.. Şiddete uğrayan bir kadına karşı toplumun tepkisiydi. O kadar gerçek o kadar acımasız o kadar acımasız ve ilkel ki..
Şimdi topluma ders oluşturacağız diye bir dizi evet mantıklı.. ama mantıksız olan şu ki bir süre sonra hikaye aşk hikayesine evrilecek, o kadına söylenen bütün hakaretler havada kalacak. İnsanlar bundan ders mi çıkartacak kesinlikle hayır.
Şimdi önce bu hafta ki Grey’s Anatomy den bahsedeyim ki neden bu kadar huzursuz olduğum daha net anlaşılır belki.
Jo evsiz bir kız.. Neredeyse arabada ve karavanda yaşayarak zar zor bitirmiş tıp fakültesini. Bu arada kendisinden büyük ve oldukça pırıltılı bir bilim adamına aşık olmuş ve evlenmiş.. Adam her ruh hastası gibi özellikle kendine güvenini zedeleyebileceği bir kadın seçmiş.. Önce göklere çıkartıp rahatça yere çakılmasını sağlayabilsin diye.
Yavaş yavaş başlamış şiddet. Önce çevresinde ki herkesten uzaklaştırıp sonra da yaptığı her şey için suçlayıp kendisini beceriksiz,aciz ve aptal hissetmesini sağlamış. Öyle ki yediği her dayaktan sonra kendisini suçlu hissettirmiş. Ne kadar tanıdık değil mi..Kaçmış adını değiştirmiş ve yepyeni bir hayat kurmuş Jo.. Ama hayatı hep yarım. Aşık olduğu adamla evlenemiyor. Çünkü geçmişte evli olduğunu söyleyememiş. Çok önemli bilimsel bir projede adını geçirtemiyor. Kocasının onu bulmasından ölesiye korkuyor.. Her şeyden acıklısı adam o kadar parıltılı ve güzel konuşuyor ki konuştuğu herkesin ona inanacağını ve kendisini suçlayacaklarına inanıyor..
Neyse bizim cani kendisine başka bir av bulunca boşanmak için bir şekilde Jo’yu buluyor. Bundan sonrasını tam gözyaşları içinde izliyorsunuz işte. Orada ki bütün kadın doktorlar organize olup bir saniye bile yalnız bırakmıyorlar Jo’yu. İtham etmeden, yargılamadan, suçlamadan sadece onu bu durumdan kurtarmaya çalışıyorlar.