-İlk bölümde bebeğinizi kaybediyorsunuz ve üst üste çok acı şeyler yaşanıyor…
Zeliha çok ağır şeyler yaşıyor, çok acı çekiyor. Annesi öldükten sonra, babasının üvey annesini tercih etmesi Zeliha’yı evlenerek o evden çıkmaya sürüklüyor. Kocası da aslında o dönemin hiçbir siyasi akımına ait olmayan Zeliha’yı dönemin gerginliğinin içine atıyor. Okulda yaşanan olaylar karşısındaki şaşkınlığının sebebi de bu…Murat’ın birini öldürmesiyle de evliliğini sorgulamaya başlıyor. Kayınvalidesi hatta kendi babası bile Murat’ın seçtiği yolda başına gelenlerden ve bu yolu seçmesinden onu sorumlu tutuyor. Zeliha baba evinden başlayan savruluşuna darbeler alarak devam ediyor. Son olarak da bebeğinin ölümüyle iyice yıkılıyor. Genç, tecrübesiz, oradan oraya savrulan bir kız, bir de içine bebeğinin yaşadığına dair bir şüphe düşünce bambaşka bir yolculuğa sürükleniyor. Zeliha’nın hikayesi gerçekten çok üzücü ve kalbime dokundu. Hiç kimse böyle şeyler yaşamayı hak etmiyor.
-Bebeğinin Zeliha’nın elinden alındığı sahneyi oynarken neler yaşadınız?
Gerçekten kabullenmesi zor bir durum; büyük bir acı. Hayatı boyunca ne baba evinde ne koca evinde hiçbir yere kendini ait hissetmemiş ve sevilmemiş olan Zeliha hamileliği boyunca polisten kaçarak yaşamak zorunda kalmış. Tek umudu ve tek bağ kurduğu bebeğiydi. Belki de ona sahip çıkılmadığı kadar sahip çıkmak istediği şey bebeği… Yeni bir hayat kurmasına bir gün kalmışken, bebeği elinden alınıyor. Gerçekten zor sahnelerdi.
-Sete gittiğinizde Zeliha’nın o hüzünlü hali sizi başka bir dünyaya mı götürüyor?
Bir süredir her anım Zeliha ile geçiyor ve tabii ki ondan etkilenmemek mümkün değil. Tüm gün sette ağır sahneler çekip, ağlamak zorunda kaldıktan sonra normal hayata karışmak biraz zor oluyor. Ağlama sahnelerinden sonra şişen gözlerimle barışmaya çalışıyorum! (gülüyor)