Özay Şendir, Milliyet Cadde’deki köşesinde dikkat çeken bir yazı kaleme aldı:
Kıvanç mı, Meryem mi yoksa James mi?
Kıvanç Tatlıtuğ’a dakikalarca at bindirdiler, hamama da soktular ama yakışıklılığı yetmedi ‘Kurt Seyit ve Şura’yı kurtarmaya.
Meryem Uzerli, adına belgesel de yapılarak, ‘Gecenin Kraliçesi’ olarak hayatımıza döndü ama adı yetmedi reytingleri toplamaya.
Sözünü ettiğim ve batan her iki dizide de başarısızlığın sorumlusu elbette Kıvanç Tatlıtuğ ya da Meryem Uzerli değildi. James Spader’a gelince, bugün 57 yaşında, görenin ağzının sularını akıtacak biri değil ama müthiş bir oyuncu. Karşısında vasattan öteye gitmeyen oyuncular oynasa da, senaryo çoğu zaman seyirciye çok tanıdık gelse de ‘Black List’ gibi bir seriyi seyredilir kıldı, yek başına.
Üst üste Emmy ödülleri kazanan ‘Boston Legal’ serisinde de durum farklı değildi.
Dizi çekerken çok ünlü bir yıldızı bulmak, hemen her yapımcının aklına gelen ilk çözüm. Ama tek başına bir diziyi tutturmaya yetmiyor bu formül. Anlatılacak hikaye, ana karakterin nasıl konumlanacağı, o rolü asıl besleyen ve öneminin farkına pek de varılmayan kötü karakterinin gerçeğe ne kadar yakın olacağı, merak unsurunun canlı tutulması, kurguda süre değil, kalite için çalışılması gibi başka olmazsa olmazlar var başarı için.
ABD dizilerini çeken stüdyolar tam da bu saydığım ahengin yakalanması için vardır, profesyonellik ve bilgi üst düzeydedir.
Türkiye’de televizyon sektörü ne o profesyonellikte ne de hatalardan ders alma becerisini gösteriyor.