Zamanla Hilal’i tanıyor, tanıdıkça ruhuna, güzel olduğunu farketmemiş güzelliğine, sesine, kokusuna, her zerresine aşık oluyor. Tanımadığı ülke, hiç bilmediği dil kalkıyor gözünden birleşip Hilal’i oluşturuyor. Onu kendi bayrağına benzetiyor; gözündeki okyanusları maviye yoruyor, inciyle aynı renk tenini bayrağının beyazına veriyor. Kendisi ise o düşman devletin bayrağına bürünüyor sevdanın içinde. Bayrağın kırmızısı ateş oluyor uğrunda. Öğreniyor ki ne din ne millet var aslında onları birbirinden ayıran. Asıl savaş kendi içlerinde sürüp gitmekte vatan mı yoksa sevda mı diye. İşte o gün o silahları gördüğünde de yine aynı soru geliyor aklına. Vatan mı? Yoksa sevda mı? Eğer vatanı severse sevda yanacak, kül olacak ve yeniden esir düşecek eski kendisi olmayan benliğine peki sevdasız devam edebilecek mi yaşamına? Mavilere değmeden geçebilecek mi günler? Eğer vatanı seçerse hain olacak. Askerleri o silahlardan çıkmış her bir mermiyle kendisi vuracak. Bir tek bedenler ölmeyecek, hayalleri ölecek orada. Sevdiğine kavuşmayı bekleyen bir Aleksantri düşecek bedenine yediği soğuk kurşunla yabancı toprağa ya da küçük kızının adımlarını görmeyi dileyen bir Demetri son nefesini verecek orada. Onların yaşamlarını alınca ellerinden devam edebilecek mi yaşayamaya? Belki bencillik ediyor belki sevdiği uğruna göze alıyor diğerlerinin yaşamını ama kendini öldürüyor bir kez daha. O gitmelerine izin verdiği silahlar dönüp yine onu vuruyor.
Vatanım Sensin dizisinde Leon karakteri fenomen olma yolunda
437
Önceki gönderi