Ana sayfa Dizi Haberleri Kanal D Fatih dizisine çok güveniyor, Fatih Sultan Mehmet kimdir?

Kanal D Fatih dizisine çok güveniyor, Fatih Sultan Mehmet kimdir?

tarafından ker_def

Kanal D Fatih dizisine çok güveniyor, Fatih Sultan Mehmet kimdir? 7

Fatih Sultan Mehmet Kimdir?
Osmanlı İmparatorluğu’nun yedinci padişahı, II. Mehmet, Meḥmed-i Sânî veya bilinen ismiyle Fatih Sultan Mehmet. Avrupa’da tanınan adıyla Grand Turco (Büyük Türk) veya Turcarum Imperator (Türk İmparatoru). Vefatına kadar 32 sene boyunca hüküm sürmüş ve hüküm süresince 1000 yıllık bir İmparatorluğa son vermiş, orta çağın bitmesi ve yeniçağın başlamasına vesile olmuştur…
Fatih Sultan Mehmed, 30 Mart 1432’de, o dönemde Osmanlı Devleti’nin başkenti olan Edirne’de, II. Murad’ın Hüma Hatun’dan olan oğlu olarak dünyaya geldi. Sultan 2. Murad’ın 4. çocuğudur. Mehmed iki yaşına kadar Edirne’de kaldıktan sonra 1434’te sütninesi ve küçük ağabeyi Alâeddin Ali ile birlikte 14 yaşındaki büyük ağabeyi Ahmed’in Rum sancakbeyi olduğu Amasya’ya gönderildi. Bildiğiniz üzere şehzadeler sancaklarda eğitildikten sonra vakti zaman_ı gelince tahta çıkmaktadırlar.

Burada ağabeyi Ahmed’in erken yaşta ölmesi üzerine Mehmed altı yaşında Rum sancakbeyi oldu (İnalcık’a göre şüpheli). Diğer ağabeyi Alâeddin Ali ise Manisa’da Saruhan sancakbeyi oldu. İki yıl sonra babaları II. Murad’ın talimatıyla iki kardeş yer değiştirdiler ve Mehmed Saruhan sancakbeyi oldu. Saruhan Sancakbeyleri genelde tahta geçecek şehzadelere emanet edilirdi.

Mehmed’in eğitimi için babası çeşitli hocalar görevlendirdi. Ancak zeki olduğu kadar hırçın bir çocuk olan Mehmed’in eğitilmesi kolay olmadı. Eğitimi ile vazifelendirilen hocalarının, hırçınlığıyla baş edememeleri sonucunda babası 2. Murad tarafından büyük âlim Molla Gürânî (Rahmetullâhi Te’âlâ Aleyh) Hazretleri’ne teslim edildi. Babası, heybetli ve otoriter bir alim olan Molla Gürani’yi “Eti senin kemiği benim” kabilinden görevlendirdi. Molla Gürani, şehzade Mehmet’e dersini dikkate almayan bir öğrencinin hocası tarafından dövülmesi gerektiği ile ilgili bir metni inceletince, şehzade olayı anlamış ve bundan sonra haylazlık yapmadan eğitimine devam etmiştir.
Sultan 2. Mehmed yüksek derecede İslâmî İlimler tahsiliyle beraber dil ve kültür anlamında da üst düzey bir eğitim gördü. Arapçanın yanı sıra Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca dillerini de öğrendi.
Şehzade Mehmed’in medrese kökenli hocalarının yanı sıra bilgi edindiği Batılı şahsiyetler de bulunmaktaydı. Saruhan (Manisa) sarayında İtalyan hümanisti Anconalı Ciriaco ve saraydaki başka İtalyanlar onun Avrupa tarihi ile Antik Yunan filozoflarının hayatlarıyla ilgili kitaplar okumasına önayak olmuştu. Bu durum Şehzade Mehmed’e çok-kültürlülük kazandırmıştır.

Topkapı Sarayı arşivinde bulunan II. Mehmed’in şehzadelik yıllarına ait olan karalama defterinde Latin harfleri, Arap harfleri, Roma büstlerini andıran insan çizimleri ve Osmanlı figürleri bulunmaktadır. Ayrıca Fatih Sultan Mehmed’in Arapça ve Farsça’nın yanı sıra Latince, Yunanca ve İtalyanca bilmesi bu dönemdeki münasebetlerine dayandırılmaktadır.

İki ağabeyinin küçük yaşlarda vefatlarının ardından tahtın tek varisi olan Sultan 2. Mehmed Hân babası tarafından Edirne’ye çağrılarak burada babasına zaman zaman vekâlet etti. Bu dönemde zuhûr eden sapık Hurûfî akımla mücadele edildi. II. Murad’ın 1444 senesinde doğuda ve batıda barışı sağladığını düşünerek tahttan çekilmesi Edirne’de bir otorite boşluğu meydana getirdi ve devleti buhrana sürükledi. Dış siyasette ihtiyatlı davranmayı tercih eden Sadrazam Çandarlı Halil Paşa ile şehzade Mehmet’in etrafında toplanmış olan Şahabeddin, Zağanos, Turahan paşalar arasında rekabet başladı. 1446 senesinin Mayıs ayında Sadrazam Halil Paşa’nın çağrısıyla bir kere daha Edirne’ye tahtına döndü. Bunun sebebi Mehmet’in İstanbul’a saldırma planları yapıyor olmasıydı. Halil Paşa kendi gücünü zayıflatacağı düşüncesiyle bu saldırıya karşı gelirken Mehmet’in yandaşı olan Zağanos ve Şahabeddin Paşalar bu planı destekliyordu. Sonunda Halil Paşa bir yeniçeri isyanı düzenleyerek Mehmet ve yandaşlarını iktidardan uzaklaştırdı. Sultan Murat’ın yeniden tahta geçmesi üzerine Mehmet, Manisa’ya çekildi, Zağanos Paşa da Balıkesir’e sürgüne gönderildi.
Bu rekabet 1444-1453 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde yaşanan başlıca politik gelişmelerin belirleyici unsurlarından biridir.
Bir sefer dönüşü babasının Bursa’da kalıp tahtı kendisine bırakması paşaların rekabetine sebep olunca ve özellikle de Hristiyanlar Haçlı Seferi ilan edip Çanakkale Boğazı’na kadar dayanınca Sultan 2. Murad Hân tahta geri dönmek zorunda kaldı ve Sultan 2. Mehmed Hân Manisa’ya gitti. Babasının vefâtı üzerine 19 Şubat 1451’de Edirne’de 2. kez tahta çıkarak 32 yıl sürecek saltanatına da başlamış oldu. II. Mehmet, babasının vefat haberini Sadrazam Halil Paşa’nın özel ulakla Manisa’ya gönderdiği mektupla aldı.
Sultan Mehmet’in genç yaşı ve tecrübesizliği diğer devletler tarafından tehtid olarak algılanmamıştı. Bu görüş sadece Hristiyanlar için değil, Anadolu’daki beylikler için de böyleydi. Tahta geçmesinin ardından Karamanlılar yerel beylikleri yeniden diriltmek üzere ayaklandılar ve Seydişehir ile Akşehir’i ele geçirdiler. Bunun üzerine 1451’in yazında II. Mehmet Anadolu’ya geçti ve kısa sürede bu isyanı bastırdı.
İlk olarak 12 yaşında Osmanlı tahtına çıkan Fatih Sultan Mehmet, Edirne’ye gelir gelmez, babası ile anlaşma imzalayan Avrupalı Hıristiyan devletlerin, haçlı seferiyle karşılaştı. Papa, Hıristiyanları yeni bir sefer için harekete geçirdi. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın fetih harekâtını durdurarak barışçı bir politika izlemesi nedeniyle, akıncılar akından kaldı, bu yüzden Anadolu ve Rumeli’de ele geçirilen bazı yerler, eski devletlere geri verildi. Çocuk yaşta bir şehzadenin padişah olması da yadırgandığından, her yandan ayaklanma ve baş kaldırmalar birden ortaya çıkıverdi.
Ağustos başında Kral Ladislas, Osmanlılarla yapılan barışı geçersiz sayıp yeni bir Haçlı Seferine çıkacağını ilan ettikten sonra başkent Edirne’de panik hali başladı ve halkın bir kısmı şehri terk etti. Bizans’a bağlı İstanbul’da Rumların himayesinde olan ve Osmanlı tahtında hak iddia eden Orhan Çelebi de bu dönemde Çatalca yakınlarında İnceğiz’e ve Dobruca’ya geçerek bir isyan girişiminde bulundu. Bu girişim Şahabeddin Paşa tarafından önlendi ve Orhan Çelebi İstanbul’a kaçtı.
Fatih Sultan Mehmed, uzun boylu, dolgun yanaklı, kıvrık ve kemerli burunlu, adaleli ve kuvvetli bir padişahtı. Fatih Sultan Mehmed okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça’ya çevrilmiş olan felsefi eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyos Haritasını yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı.
Sultan 2.Mehmed Hân, Yıldırım Bâyezid Hân gibi merkeziyetçi bir devlet kurmak gayesindeydi. Bunu tesis edebilmesi için de İstanbul’u (Fetihten önceki adı Konstantinopolis) fethetmesi elzemdi. Muhakkak ki İstanbul’un fethini müjdeleyen hadîs-i şerîf’ de Sultan 2. Mehmed Hân’ı bu iş için teşvik ediyordu. Fetih için harekete geçti; Yıldırım Bâyezid Hân’ın vaktiyle inşa ettirmiş olduğu Anadolu Hisarı’nın karşısına 1452’de tamamlanan Rumeli Hisarı’nı yaptırdı. O dönem top dökme konusunda ileri seviyede bir şahsiyet olan Erdelli Urban’dan Bizans surlarını tahrip edebilecek toplar yapmasını istedi. Sultan Mehmet kendisinden İstanbul’un surlarını yıkabilecek güçte bir top yapıp yapamayacağını sorduğunda, “Ne İstanbul ne de Babil’in surlarının karşı koyabileceği bir top yapabileceğini” söylemişti.
Rumeli Hisarı 1452 senesinin Ağustos ayında tamamlandıktan sonra boğazın kontrolü Osmanlıların eline geçmiş oldu. 1452 senesinin sonlarına doğru, ödeme yapmayı reddeden bir Venedik gemisi batırılmış, kaptanı ve tayfası tutuklanmıştı. Toplar döküldü, Haliç’e inen gemilerin önünü kesebilmenin buraya hâkimiyetten geçtiği anlaşılınca gemiler karadan yürütülmek suretiyle Kasımpaşa sırtlarından bu körfeze indirilerek harekete geçildi. Rumeli Hisarı 1452 senesinin Ağustos ayında tamamlandıktan sonra boğazın kontrolü Osmanlıların eline geçmiş oldu.
Bu gelişmeler karşısında yenilme korkusu yaşayan İmparator Konstantinos, Papa ve İtalyan şehirlerinden umutsuzca yardım talebinde bulundu ama bunlar sonuçsuz kaldı. Yalnızca Cenova 1452 senesinin Kasım ayında yardım göndermeye karar verdi ve Giovanni Giustiniani komutasında 700 asker taşıyan Ceneviz kadırgaları, 26 Ocak 1453 tarihinde İstanbul’a vardı.
Planı sezen İmparator zor durumdaydı. Ancak 1453 Şubatında Edirne’den yola çıkan toplar 5 Nisanda İstanbul önlerine geldi. Sultan Mehmet yalnızca karadan kuşatmanın yeterli olmayacağını düşünerek bir donanma hazırlatmıştı. Bu donanma bahar aylarında boğazın Marmara girişine vardı. İlk saldırı 6 Nisan sabahı başladı. Kuşatma, aralıklı çatışmalarla 53 gün sürdü. İmparator Konstantinos, Giustinani ile birlikte Romanus kapısını savunuyordu.
20 Nisan günü Papa’nın gönderdiği üç Ceneviz gemisi ile Sicilya’dan gelen bir Rum yük gemisi şehrin açıklarında göründü. Marmara denizinde yapılan savaşın sonunda akşam saatlerinde dört gemi Haliç’e girmeyi başarmıştı. Bu gelişmeler üzerine bir şekilde Haliç’e inmesi gerektiğini anlayan Sultan Mehmet, gemileri karadan yürütmeye karar verdi.
22 Nisan sabahında bugünkü Dolmabahçe’den Kasımpaşa’ya uzanan güzergaha kalaslar döşenerek 70 kadar gemi silindirler üstünde Haliç’e indirildi. Böylece Haliç’in kontrolü Osmanlıların eline geçti. Kuşatmanın yedinci haftasına gelindiğinde, Osmanlılar kesin bir galibiyet elde edemeyince, İmparatora tekrar teslim ol çağrısı yapıldı. İmparatorun bu çağrıya olumsuz cevap vermesi üzerine Sultan Mehmet, ayın 29’unda karadan ve denizden büyük bir saldırı yapacağını duyurdu.
Son saldırı hazırlıklarını Zağanos Paşa düzenlemişti. Osmanlı ordusu 29 Mayıs’ın ilk saatlerinde başlattıkları son taarruzu üç dalga halinde gerçekleştirdiler.
İlk iki saat boyunca başıbozuklar surlara saldırdılar, ardından Anadolu birlikleri onların yerini aldı. Son olarak öldürücü darbeyi vurmak üzere yeniçeriler devreye girdi. Bu sırada yaralanan Giustiniani’nin savaş alanından ayrılması şehri savunanların arasında büyük moral bozukluğuna neden oldu. Nihayet sabah saatlerinde Osmanlı askerleri “Kerkoporta” adlı kapıdan içeri girmeyi başardılar ve kapının üzerindeki burca Osmanlı sancağını diktiler. 53 gün süren muhasara sırasında Fâtih’in ordusu, tarihe geçen kahramanlıklar yazdı. Muhasaranın 53. Günü Hz. Peygamber’in müjdelediği fetih 29 Mayıs 1453 günü gerçekleşti ve Osmanlı ordusu tekbir sesleriyle Topkapı ve Eğrikapı yönlerinden İstanbul’a girdi.
Ayasofya’ya sığınan on binlerce insanın burnu bile kanamadı ve İslâm Hukukunun bu konudaki hükümleri aynen uygulandı ve herkese temel hak ve hürriyetleri tanındı. Sultan Mehmet fethin ilk günü öğleden sonra şehre girdi. Ayasofya’ya giderek namaz kıldı ve Fatih Sultan Mehmet olarak “min-baʿd (bundan sonra) tahtım İstanbul’dur” diye buyurdu. İstanbul fethedildikten sonra bölgedeki sivil halk din ve vicdan hürriyeti kapsamında tamamen serbest bırakıldı.
İstanbul’u fetheden Sultan Mehmed 1100 yıl hüküm süren Doğu Roma İmparatorluğunu ortadan kaldırdı ve Fatih ünvanını aldı.Fethin hemen ardından Mehmed şehrin onarımına başladı.Fatih, Rum Ortodoks Patrikhanesi, Ermeni Patrikhanesi ve Yahudi hahambaşı bulunmasına izin verdi. 6 Ocak 1454’te Yorgo Skolaris’i yeni Ortodoks patriği olarak atadı. Ayasofya camiye çevrildiğinden Patrikliğe resmî makam yeri olarak Havariyun Kilisesi verildi. Şehirdeki Yahudilerin hahambaşı olarak Moşe Kapsali atadı. 1461 yılında ise Bursa Psikoposu Hovakim İstanbul Ermeni Patriği olarak atandı.
İstanbul’un fethi Orta Çağ’ın kapanıp Yeni Çağ’ın açılması olarak nitelendirilen ve Sultan 2. Mehmed Hân’ın da ‘Ebû’l-Feth’ ve ‘Fâtih’ olarak anılmasını sağlayan tarihteki en büyük gelişmelerden biridir. Mehmed, Theodosius Forumu’nun olduğu yerde ilk sarayının inşasını başlattı. Daha sonraki yıllarda ise Sarayburnu’nda Topkapı Sarayı’nı inşa ettirdi.
İstanbul’un fethinden sonra Sultan Fâtih’in fütühâtı son bulmadı; 1459’da Sırbistan toprakları fethedildi. 1461’de Trabzon’un Fethi gerçekleşti ve Ege’de Taşoz, Eğriboz, Limni, Semadirek, İmroz ve Midilli adaları üzerinde hâkimiyet kuruldu. Akkoyunlu ve Karamanoğulları ittifakı da, gerçekleşen karşılaşmalar neticesinde mağlup edildi.
Bosna Kralının, anlaşmalara riayet etmeyerek vergi ödemeyi bırakması üzerine Sultan Fatih, Bosna’nın fethedilmesi emrini verdi. 1463 senesinde Üsküp’ten harekete geçen Fatih, Sadrazam Mahmud Paşa ve Turahanoğlu Ömer Bey ile bir sefer düzenledi. Bosna Kralı Osmanlı hâkimiyetini yeniden tanıdı.
Osmanlı ordusu İstanbul’a döndükten sonra aynı sene, Macar kralı Bosna’ya girdi. Bunun üzerine Bosna’ya ikinci bir sefer düzenlendi. İkinci kez düzenlenen seferle Osmanlılar, Yayçe dışındaki bütün kale ve şehirleri yeniden ele geçirdiler. Bosna seferleri esnasında Hersek Kralı Stefan da ülkesinin bir kısım toprağının Osmanlılara doğrudan bağlanması şartıyla tahtında bırakılmıştı.
Fatih, Bosna’yı Osmanlı topraklarına kattığı zaman “Bogomil” mezhebindeki Bosnalılara çok iyi davranmıştı. Hem Katolik hem de Ortodoksların kendi kiliselerine almak için baskı yaptıkları Bogomiller bu sebeple Osmanlı yönetimine sıcak bakmışlar ve kendilerine sağlanan din ve vicdan hürriyetinden etkilenerek zamanla Müslüman olmuşlardı. Bu Müslüman Bosnalılara “Boşnak” denilmektedir.
Fatih Sultan Mehmet’in Bosna Fransiskanları’nın özgürlüğü ile ilgili fermanı:
“Ben, Sultan II. Mehmet Han,
Bundan böyle bütün Dünya’ya ilân ediyorum ki,
Bosna Fransiskanları bu ferman ile benim korumam altındadır. Ve emrediyorum ki:
Kimse bu insanlara veya kiliselerine zarar vermeyecek!
Devletimde barış içinde yaşayacaklar. Göçmen haline gelmiş bu insanlar, güvende ve özgür olacaklar.
Devletim sınırları içerisinde olan manastırlarına geri dönebilirler.
Devletimden hiçbir önemli kimse, vezirler, kâtipler veya hizmetkârlar onların izzetlerini kıracak ya da onlara zarar verecek bir şey yapmayacaklar!
Kimse onlara hakaret etmeyecek, tehlikeye atmayacak ya da kendilerine veya mallarına veya kiliselerine saldırmayacak!
Ayrıca, bu insanların kendi memleketlerinden getirdikleri şeyler ve kimseler de aynı haklara sahiptir…
Bu fermanı buyurarak, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın ve onun Resûlünün ve ondan önceki 124,000 peygamberlerin adına kılıcım üzerine yemin ederim ki; hiçbir vatandaşım bu fermanın aksine hareket etmeyecek!”

1465 senesinde Mora’da Venediklilere karşı büyük bir galibiyet kazanıldı. 1477’de Kırım Hanlığı ve Candaroğulları’nın elindeki Sinop hâkimiyet altına alındı. 1480 senesinde Roma’ya sefer yolunu açacak nitelikteki, İtalya’nın güneyinde bulunan Otranto limanına hâkim olundu. Bosna-Hersek’in tamamının fethi de dönemin mühim hâdiselerindendir.
Kendisi de büyük bir âlim ve her alanda ciddî birikim sahibi olan Fatih Sultan Mehmed Hân fütuhatının yanı sıra şiir, mimârî, bilim, sanat ve tarih alanlarında da çığır açmış; Ali Kuşçu gibi büyük bilginlere sahip çıkarak onların çalışmalarını önemseyip kendilerine imkân sağlamış büyük şahsiyettir. Fatih Sultan Mehmet’in tarihteki en önemli yanlarından birisi de eğitime verdiği önem olmuştur. Üniversite anlamında Osmanlı tarihinde ve dünya tarihinde bilinen en eski eğitim kurumlarından olan Sahn-ı Semân’ı kurmuştur. Sahn-ı Semân İstanbul’un ilk Türk yükseköğretim kurumudur. Sahn-ı Seman medreseleri Fatih Külliyesi içindeki en yüksek düzeyli medreselerdi. Sahn-ı Semân’ın eğitim müfredatının hazırlayıcılarından biri çağın önemli bilim adamı Ali Kuşçu’dur. Medreselerde Ali Kuşçu tarafından düzenlenen bir okutma planının olduğu, hatta bunun “Kânûnnâme” şeklinde yapıldığı bilinmektedir.
Fatih Sultan Mehmed 1481 yılına kadar hükümdarlık yaptı ve bizzat 25 sefere katıldı. Sınırları Tuna’dan Kızılırmak’a kadar genişleyen Devletinin başşehri olarak İstanbul’u almak ve Hz. Peygamber’in övgüsüne mazhar olmak en büyük ideali idi Fatih Sultan Mehmed’in.
Fatih 1481’de, Anadolu’ya doğru yeni bir sefere çıktı. Ama daha yolun başında hastalandı ve 3 Mayıs 1481’de Gebze yakınlarındaki Hünkar Çayırı’ndaki ordugâhında öldü. Gut hastalığından öldüğü sanılmakla birlikte, zehirlendiği de söylenir. Ölümünden sonra oğlu Bayezid tahta çıktı. Fatih Camii’ndeki türbesinde yatmaktadır. Seferi nereye düzenlediği tam olarak bilinmemektedir. Zira Fatih bu bilgiyi seferin güvenliği açısından çok gizli tutuyor ve kimseye söylememiştir. Bu rahatsızlık sonucunda henüz 49 yaşındayken hayatını kaybetti.
ENTELEKTÜEL KİŞİLİĞİ ve EĞİTİMİ
Birçok tarihçi tarafından bir “Rönesans hükümdarı” olarak tanımlanan Fatih Sultan Mehmet, çocukluğundan itibaren yoğun bir İslâmî ve ilmî eğitim aldı. Kendisinden önceki altı padişah gibi o da askeri konularda bilgi ve tekniğe sahipti. İtalya ve İtalyan kültürünü tanıyan bir doğu hükümdarıydı.
Sürekli yanında bulundurduğu Rum tarihçi Kritvulos, Fatih’in anadili dışında Arapça, Farsça, İbranice, Keldanice, Slavca, İtalyanca, Yunanca ve Latince bildiğini ifade etmektedir. Fatih’in, özellikle İstanbul’un fethinden sonra binlerce ciltlik kitaptan oluşan zengin bir kütüphanesi vardı. Antik tarihe oldukça meraklıydı. Pulutarque’nin Geographia isimli eserini Yunanca’dan Türkçeye çevirerek coğrafi bilimlere olan ilgisini göstermiştir.
Fatih’in sarayında Yunanca ve İtalyanca bilen iki katip bulunuyor ve padişaha eskiçağ tarihiyle ilgili bilgiler veriyordu. Ayrıca Homeros’un meşhur İlyada Destanı’nın aslını, Antik Yunanistan’daki düşünürlerin ve Romalı tarihçilerin eserlerini, papaların, imparatorların, Fransa krallarının, Büyük İskender’in, Lombardların vekayinamelerini okumuştu.