Sarp Levendoğlu, Gülcan Arslan ve Tansu Biçer’in de yer aldığı dizi, aşk ve intikam üzerine kurulu öyküsüyle ilk etapta klişe bir iş gibi değerlendirilmeye müsait görünse dahi esasında özgün yapıda bir işti. Ancak Engin Akyürek’in Dağhan olarak yükün büyük kısmını sırtladığı ve neredeyse tek başına götürdüğü ‘Ölene Kadar’ın en büyük engeli de bu özgünlüğü oldu diyebiliriz. Zira aşkı arka plana atıp intikamcılığın karanlık dehlizlerine dalan ve sonlara doğru mafyatik bir hal alan içerik bu özelliğiyle ne yazık ki izleyicinin ‘abartı’ alışkanlığına uyamadı.
Dahası esinlenme, uyarlama gibi ithamlarla karşı karşıya kalıp özgünlüğü baştan kösteklenmeye çalışılan… Hatta ‘The Night Of’a benzetilerek ezilmek istenen ‘Ölene Kadar’ın Elif Usman Ergüden’e ait hikâyesi, yabancı yapımların tadıyla eşdeğerdi ama… Belli ki bizdeki izleyiciye ‘basit iş sunma’ tavsiyesine zıttı. Bu da karmaşık işlerin Türk izleyicisinin algısına denk düşmediği fikrini pompalaya pompalaya kaliteyi sıfırlayanların eline verilen en büyük kozdu. Böylece ilk bölümüyle sosyal medyada ses getiren, ufak tefek mantık hataları olsa bile içeriğiyle fark yaratacağını baştan belli eden ve kadrodaki isimleriyle beğenilecek performans ortaya koyacağını garantileyen ‘Ölene Kadar’ın akıbeti ilk günden çizilmeye başlandı… Ve bile isteye hazırlanan sona ulaşmak için 13 bölüm yetti de arttı bile! Kına yakıla…