Ana sayfa Güncel Haberler Pınar Altuğ’dan hayranlarına iç titreten mesaj!

Pınar Altuğ’dan hayranlarına iç titreten mesaj!

tarafından ker_def

TelevizyonGazetesi.com / Detay – Geride bıraktığımız sezon Çocuklar Duymasın dizisinde Meltem karakterine hayat veren ünlü oyuncu Pınar Altuğ, sezonun yorgunluğunu dinlenerek atıyor.

Altuğ, kitap okuma konusunda hayranlarını da yönlendirme çabasında…

Instagram hesabından kitap tavsiyesi veren Pınar Altuğ, adaşı ve arkadaşı Pınar Maro’nun “Mutluken zaman hızlı akar” isimli kitabını önerdi.

Pınar Altuğ, okuyanın içini titretecek bir kitap olduğunu belirtiyor.

İşte o paylaşım:

Okuyacak kitap ariyorsaniz ilk siraya koyacaginiz bir tavsiye Mutluyken zaman hizli akar.Bir solukta okuyacaginizdan,bir yandan yuzunuz gulerken bir yandan da icinizin titreyeceginden eminim.Eline,yuregine saglik be arkadasim! @pinarmaro

Pınar Altuğ'dan hayranlarına iç titreten mesaj! 7

Kitap hakkında detay:

Pınar Maro, “Mutluyken Zaman Hızlı Akar” adlı anı romanını, acının tam ortasındayken kaleme almaya başlamış. Yazarı yazmaya iten acı, “en sevdiğiyle altı yıl boyunca ha öldü ha ölecek diye yaşaması.” Var oluşla yok oluşun birbirine karıştığı, yaşama tutunmakla veda edişin iç içe geçtiği bu sancılı süreç yazma güdüsünün en güçlü bileşeni olmuş.

Fakat bu acı, gerçekteki haliyle ve anlamıyla yerini bulabilmesi için yazarın hayat hikâyesine eklemlenmiş. Örneğin, hastalığın hemen öncesinde tadı tuzu yerinde, şahane bir aşk var. Belki de o ağır hastalığı aşktan yoksun bırakmaya gönlü razı olmamıştır yazarın. Aşkla sevdiği eşini sadece hastalığın öznesi yapmaya içi elvermemiştir. Özündeyse, hayatı en başından ve olduğu gibi satırlara dökmedikçe, yani büyük resmi çizip karşısına geçmedikçe, son altı yılına yayılan hastalık acısı da dâhil olmak üzere, yaşadığı hiçbir şeyin hakikatine hakkıyla ulaşamayacağını sezmiş olabilir.

Okullardaki sıra arkadaşlıkları, ilk flörtler, otuz yıl önce kokusu alınıp unutulamamış parfümler, kapıya getirilmiş ilk güller, takılmış ilk söz yüzüğü, aile ilişkileri, çatışmalar, sıkışınca mağaralarına kaçan kıyıcı erkekler, yuva kurma özlemleri, anne baba olmak, ayrılmalar ve kavuşmalar, yalnızlıklar ve aşklar, mutlu ve acı günler, dostluklar ve kalp kırıklıkları, susup kalmalar ve gidişatı yıkıp yeniden başlamalar, kendine ve hayatına sahip çıkma çabaları, muhteşem sofralar ve masmavi denizler, sevgiyle birleşip tek parça olmalar ve acıdan dağılıp kendi içinde paramparça olmalar…

Gerçeği ve kendini yazmak, bunları bir kurmacaya yedirmeye göre iki kat daha meşakkatlidir. “Evet, hepsi gerçek, bunları ben yaşadım,” demek okuru ikna etmez. “Tıpkı yazdığım gibiyim, kendimi yazdım,” demek de okur katında bir şey ifade etmez. Çünkü gerçeği ve kendinizi yazıp yazamadığınıza okur yazınsal ölçütler ve hislerle inanabilir ancak. Belki de Pınar Maro’nun en büyük başarısı, bizi gerçeğe ve kendine inandırması. Yazdığı kitabın hayata, kendisininse yazdığı kitaba benzemesi.