– Arzu çok hırslı bir kadın ve istediğini elde etmek için her şeyi yapıyor. Siz de onun gibi hırslı mısınızdır?
Karakterimizi belirleyen başımıza gelen olaylara verdiğimiz tepkileri yöneten ‘önceliklerimiz’ bence. Sizin çok hırslı olduğunuz bir durumda, ben hiç öyle olmayabilirim. Genellemeler duygular için çok doğru değil. Ayrıca mesleği oyunculuk olan biri, ‘varlığın’ tüm duygularını, kendini laboratuvar yapıp incelediği için bu tip “Oynadığınız karakter gibi misiniz?” sorularını cevaplamayı doğru bulmuyorum. Yaşamla savaşı hiç bitmeyen insanoğlu gibi Arzu Soyer, hep savaşıyor ve kendini kendine düşman bellemiş.
– Zor bir rol, hazırlık süreci nasıl geçti?
Evet, canlandırdığım Arzu Soyer – Cavidan Yılmaz ikilemi zor. Bir kere kendini yakan yıkan ve küllerinden yeniden doğan çok güçlü, savaşçı ve isyankâr bir karakter. Doğurduğu bebeği emzirmeden terk edecek kadar kendinden ve başına gelenden nefret etmiş, kendini bitirmiş biri. Cennetini yarattığını sanırken, cehenneme yuvarlandığının farkında değil çünkü iç sesini Cavidan’ı susturup, bastırarak Arzu’yu yaratmış. Oldukça çok çalıştım.
– Geçirdiğiniz kazadan sonra setlere döndünüz. Çekimlerin ilk günlerinde neler yaşadınız?
O kaza hiç yaşanmamış, sanki dün setteymişim gibi hissettim. Bence bu kadar rahat ve keyifli hissetmemin sebebi, öncelikle tiyatroyla sahneye dönmüş olmam. Zor sınavı atlatınca sette rahat ve mutluydum.
– Kazadan sonra hayata bakış açınız değişti mi?
Dört ameliyat ve binlerce saat süren fizik tedavi seanslarında bir kere daha anladım ki, en değerli ve önemli şey yaşamak ve hayatı anlamlı kılmak için çabalamak. Ben anne ve babamdan, eşimden, oğlumdan, dostlarımdan aldığım sevgi ve mesleğime dönme arzum sayesinde iyileştim. Önceliklerimin ne olduğunu net biçimde anladım, kafam daha sarih artık.