Bunun ötesinde öyküsünü bir neticeye vardıramadan yollanan ‘‘Sevda’nın Bahçesi’’ni çelmeleyen en önemli olumsuzluğun, içeriğin başka yapımlarla benzeşmesi olduğunu da hatırlatmak isterim. 2007 yapımı ‘Annem’den esintiler taşımakla birlikte senaryonun asıl anımsattığı iş, yakın zamandaki Güneş’i Beklerken dizisiydi. Bu da zaten bildik olan bir şeyi farklı ambalajla yedirmeye çalışma dayatmasına dönüştü. İlk bölümden bana ‘‘Sevda’nın Bahçesi’nde Güneş’i Beklerken’’ duygusu yaşatan yapım, karakterlerinden öykü gelişimine öylesine benzerlik gösteriyordu ki, sahneleri izlerken özgün bir tat yakalamak hayli zordu. Menüde farklı seçenekler varken izleyici de bunu yemedi haliyle.
Öte yandan Sibel Can ismi üstünden öne çıkmaya çalışmak da dizinin büyük hatası oldu. Çünkü Sibel Can’ın sürekli aynı tarzda karşımıza çıkartılan Emre Kınay ile yıllar sonra yeniden birlikte rol alması değil, sunulacak karakterin yapısı ilgilendiriyordu izleyiciyi. İşin oyunculuk yönünü bir yana bırakırsak, Sibel Can’a yakıştırılan mahzun-mağdur karakterin yapısı, kendine has cazibesi olmayan bir fiyaskodan ibaretti. Bundan dolayı da şarkıcı-oyuncu modası bu kez tutmadı.