Dizinin en sevdiğim yanlarından biri de, zor aşkı bu kadar güzel anlatıyor olmasıydı. Normal imkansız aşklardan daha farklıydı Selvi ve Dağhan’ın hikayesi. Çünkü, verdiği yalan ifadeyle, Dağhan’ın bütün hayatını alt üst eden, sevdiği kadından, çocuğundan ayrılmasına sebep olan, mesleğini kaybettiren, sadece onun değil, ailesinin de hayatını karartan bir kadındı Selvi. Yıllar sonra vicdanını rahatlamak için, Dağhan’ın suçlu olmadığını ispatladı ama, iş işten çoktan geçmişti. Dağhan eski Dağhan olamadı maalesef.
Dizinin sorgulattığı, tanıtımlarda çokça karşımıza çıkan; “İnsan celladına aşık olur mu?” cümlesini de pek sevmiştim. Çünkü bence her insan celladına aşıktır. Mutlu aşk yok mu, illaki vardır. Ama Aşık Veysel’in dediği gibi, “Seversin, kavuşamazsın aşk olur.” mantığı var galiba biraz bende. Aşktan daha fazlası ise sevgidir bana göre. Ama şu an konumuz bu değil, Selvi ve Dağhan’ın hikayesi. Onlar da, zor aşkın en güzel hallerinden biriydiler bence. Onca derdin, zorluğun içinde, normal bir çift gibi yaşamalarını çok sevmiştim. Selvi’nin, Dağhan ifade verirken bile Beril’in adı geçince onu kıskanmasını, dış dünyaya kendini kapattıklarında, kendilerine ait bir alan oluşturmalarını, her şeyi bir kenara bırakıp, diğer çiftler gibi yaşamaya çalışmalarını çok sevmiştim.