Vatanım Sensin’de sinemasal izler: İşgal, mekan ve alternatif destanlar
Özellikle tarihe dayanan senaryolar yeni bir tür gerçeklik inşasıdır. Hiçbirimizin görmediği, deneyimlemediği olayları tarihi belgeler ve arşivler yardımıyla olabildiğince inandırıcı bir dille aktarmak gibi zor bir görevleri vardır. Mekan, bir yaşam kültürü ürünü olduğu için, karakterlerin mekanın içinde nasıl hareket ettiği ve mekanı nasıl kullandığı anlatılan döneme ve o dönemin yaşam kültürüne aitliklerinin en önemli göstergesi olurken bir yandan da senaryo kurmacasında vazgeçilmez bir araca dönüşürler.
20. yüzyıl başında Yunan kuvvetlerinin İzmir’i işgalini ve karşı direnişi anlatan Vatanım Sensin’de mekan senaryoya inandırıcılık katmaktan çok ötede aslında hikayenin tam merkezinde yer alır çünkü işgal, erk ve devlet kurumlarının yüzyıllardır şekillendirdiği kent ve mekan üzerinde kontrol sağlayarak otoritesini ilan eder (1). Dizide bir zamanlar Türklere ait olan sokaklara çıkma yasağı ile başlayan işgal süreci tesadüfi bir kurgu değildir. Resmi ideolojik tarihin Yunan işgalinin sona erişini Yunanlıların denize dökülmesi ile tasvir etmesi ise İzmir’in bütünüyle ele geçirilmesinden çok sahil kıyısının ele geçirilişine yapılan bir göndermedir. Yunan işgalinden çok önce 19. yüzyıl ortalarından başlayarak İzmir kentinin kıyı şeridi çok katmanlı ve kozmopolit yapısı nedeniyle zaten bütünüyle Osmanlı kontrolünde değildi. 19. yüzyılın ortalarında İzmir’de 17 ayrı ülkenin temsilcilikleri bulunuyordu. Çoğu Kordon’da yer alan temsilcilikler özellikle Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar ve Hollandalıların yoğun olduğu ticaret ağı ile İzmir’e, diğer Anadolu kentlerinde olmayan hareketli bir gündelik hayatı da beraberinde getirdi.