Dizinin sinemaya meydan okuyan başka hikayelerine değinmeden geçmek istemem.
Alternatif Destanlar
Dizinin temelinde birbirine düşman iki ailenin karşılıklı ilişkileri, karşılaşmaları, paylaşılan gelenekleri, ortak kaderleri üzerinden savaşın insani boyutunu ve bireysel olarak hayatlarını nasıl etkilediğini anlatan özenli bir hikaye var. Bazı yerlerde “Kurtuluş Savaşı böyle mi kazanıldı, bir tek neden bu aileler ve kişiler konu ediliyor, bu aşk dizisi değil,” gibi eleştiriler okudum. Her şeyden önce bir tek kişi üzerinden bile koskoca bir savaş anlatılabilir ama illa görkemli bir hikaye istiyorsanız bunu talep edeceğiniz yer sinemadır. Sinemanın tek işinin insanları güldürmek olduğunu düşünen şirketlerden, yılda altı, yedi tane ‘komik’ film üreteceklerine bir büyük KURTULUŞ DESTANI filmi üretmelerini talep edebilirsiniz. Sinemayı ticarethaneye dönüştüren, hikayeleri henüz anlatılmamış yüzlerce tarihi figürü, gerçeği, olayı, bugünün ve dünün sayısız kişisel trajedisini ve sosyal travmasını görmezden gelen umursamazlığın bedelini televizyona ödetmekten bir noktada vazgeçmek gerek. Bir ülkenin sinemasının asli görevlerini televizyon yeterince üstlenmiş durumda. Vatanım Sensin ise yukarıda da örneklemeye çalıştığım üzere haydi haydi üstlendi.
Alternatif destanlar yazarak bunu yapmaya da devam ediyor. Hilal gibi resmi ideolojik tarihin tüm kadın tariflerine uyan bir karakteri düşmanına aşık ederek vatan sevgisini başka bir insanın hatta düşmanının aşkıyla yeniden yoğuruyor.
Hilal, özünde dönemin eril tüm temsiliyetlerini taşır; sadıktır, vatanına bağlıdır, bacıdır, kardeştir. Erkekler arasında rahatça dolaşabilir, gece dışarı çıkıp faaliyet yürütebilir, sarı saçlarına ve renkli gözlerine rağmen fes giydirilse cinsiyetinin fark edilmeyeceği iddia edilebilir. Cinsiyetsiz ve vatansever Hilal daha çocukken bile ne kadar güzel olduğundan endişe etmiş bir karakterdir ama bunu asla dile getiremez. Gerçek, Hilal’in bir Yunan teğmenine aşık olduğudur ama düşmana aşık olması hatta onun tarafından kurtarılmayı kabul etmesi düşünülemez. Halbuki aşık olduğu adam yani Leon, annesinin Hilal’i kurtarmak için çabasını insanca bir inisiyatifle açıklamıştır. Leon, Hilal’in vatan sevgisinden çok cesaretine, entelektüel düzeyine, yine erkek kimliğine gizlemek zorunda kaldığı güçlü düşünce dünyasına ve güzelliğine aşıktır. Hemşirelik mesleği doğası gereği mahremiyet içermese de teğmen bunu kullanarak dokunmayı meşrulaştırmak suretiyle beğendiği kadına yakın olma fırsatını kaçırmamış hatta planlamıştır. Esir tutulduğu sürede Hilal’e dair hatırladığı tek an o dokunuştur ve bu Hilal’in cinselliğine, gizlenmiş ve bastırılmış kadın kimliğine göndermedir. Teğmen, Hilal’in düşünce dünyasının kendisine ulaşmasını sağlayan matbaada sevdiği kadını öper. Hilal için matbaa şimdi mühürlenmiştir. Bu da tesadüf değildir.